otuz beş

18.3K 1K 211
                                    

Selam, nasılsınız? Çok yorgunum. Hayattan belki de yaşamaktan yoruldum. Kendime yetişememekten ve sevdiğim şeyleri yapamamaktan şikayet ederken yaptığım şeyleride yaşayamıyorum. Kafam dağınık, üzgünüm ve kırgınım. Sizlerden yine özür dilerim bunu yapmaya hakkım yok fakat içimden gelmeyince bölümü yüklemek mümkün olmuyor.

Ve bir şey daha. Alaca Tutkusuna devam edeceğim. Bu kitap final yapacak ve kafamdakileri toparlayarak yeni bir kitap yayınlayacağım. Sadece bunun için biraz zamana ihtiyacım var, bildiğiniz gibi okula yetişmek zorluyor. Şimdilik hoşçakalın, bölümü yazmaya başlayacağım ve
elimden geldiğince kısa sürede yayınlamak için uğraşacağım.

Keyifli okumalar!

Otuz Beş;

Gözlerimi aralamak için uğraşırken diğer yandan kurumuş dudaklarımı yalıyordum. Belim ağrıyordu ve bacaklarım sızlıyordu. Gece nerede yattığımı tam o anlarda anımsamıştım. Yavaşça aralandı göz kapaklarım ve onu gördüm. Bu ilk değildi fakat yüreğim yinede felaketine yakalanmış gibi çırpınmaya başlamıştı. Onun benim sonum olacağını en başından biliyordum fakat yakınlığına karşılık veriyordum.

Masmavi gözleri gözlerimin içine öyle derin ve uzunca dalmıştı ki ben gözlerimi ondan almak zorunda kaldım. Dudaklarımın arasından hırıltılı bir ses çıktı. Ağrıyan belime rağmen kollarımdan güç alıp yatağın üstünde hızlıca doğruldum ve kuruyan dudaklarımı bir kez daha yaladım.

"Özür dilerim." Diye mırıldandım suçlulukla. Kendim için istediğim sandalyenin üstünde o oturuyordu ve göz altları morarmıştı. Alptekin'in göz bebekleri küçülürken sinirlendiğini hissettim, sertçe bir soluk bırakmıştı.

"İnan." Diye fısıldadı nefesini bu sefer tam yüzüme üflerken yüzlerimiz arasında sadece birkaç santimetre mesafe kalmıştı. Yüreğim yorgunlukla çırpınmaya devam ediyordu. "Baban o kapının arkasında olmasaydı bu fırsatı değerlendirirdim bebeğim." Ben verecek cevap bulamazken dudakları sertçe alnıma dokundu ve uzun sayılabilecek saniyeler orada soluklandı.

Kokusu ciğerlerime düştü ve ben birkaç küçük saniye orada öylece başımı döndürmesine izin verdim. "Hande Abla geldi mi?" Sesim çıkmıyordu susuzluktan dilim damağım birbirine yapışmıştı. Havasız odanın içerisinde saatlerdir iki kişi kaldığımız içindi bu halim.

"Bilmiyorum, kimse girmedi odaya." Konu annesine gelince onunda sesi kısılmıştı. Dünden beri yaşananlar onu fazlasıyla sarsmıştı. Üner ailesinin daha önce böyle bir olay yaşadığına hiç şahit olmamıştım. Sevgi, saygı ve düzenin güneşi doğarlardı onların evlerine. Bütün cemiyet onların sarsılmaz aile birliğini bilirdi. Sanki bu dünyaya hata yapmamak için gelmişlerdi. Fakat Alptekin farklıydı, göründüğünün aksine gözlerinin ateşi yakmak için kucak açıyordu.

Üstüne gömleğini geçirdi. Beyaz tenine karanlık gölgeler düşmüştü. Odanın camı yoktu burayı aydınlatan tek şey küçük ve sönmüş gibi duran ışıktı. Lambanın üstünü kaplayan toz tabakası ışığın yayılmasına iyice engel olmuştu.

"Tatil konusunu kapattınız değil mi?" İlk önce yanlış duydum zannettim. Gözlerimi ona çevirdiğimde yüzündeki ifadeden gayet doğru duyduğumu anladım. Burada dün yaşananlardan sonra bana bunu soruyor muydu?

"Anlamadım?" Dedim fakat gayet net anlamıştım. Ne ima ettiğimi fark etmeyecek kadar salak değildi. "Burada bunu mu konuşacağız?"

Gömleğinin düğmelerini iliklemeyi bıraktı. Bir kaya kadar sert bir ifadeye büründü yüzü, teninin tonu değişti. Yeni yeni tanımaya başladığım o adam çıktı içinden, hiçbir zaman fark etmediğim. "Benim senden başka meselem yok." Sakin olmak ister gibi dudaklarını yaladı. "Varım yoğum, düşündüğüm her şey senin için Almira."

ALPTEKİNWhere stories live. Discover now