44- Special One

526 42 15
                                    

Bu bölüm asıl hikayeye dahil değildir. Sadece Ten'in ölümü beni de üzdüğü yazmak istediğim bir bölüm. Alternatif bir son olarak görebiliriz. Ağlayarak yazdım umarım bu hisleri size de aktarabilmişimdir.

-----------------------------------

Songs/ White Night - Nct127 and On The Rocks - Jackson Wang



Ten'in kaza geçirdiği günden birkaç gün sonrası: (35. Bölümün devamı)


Göz yaşları çoğaldı ve görüşünü bulanıklaştırdı. Araba sürüyorken duygusal davranmak kötü bir seçimdi. Ani bir göz kırpmasıyla, beklenmedik bir şekilde hayatını kaybetmesiyle son bulmuştu.

Ama belki de gözlerini geri açtığında böyle bir şeyle karşılaşmayı düşünmüyordu. Görüşü sanki yıllardır kapalı kalmışcasına bulanık ve karanlıktı. Nerede olduğunu anlamaya çalışsa bile mavi tavandan başka bir şeyi göremiyordu. Ellerini ve vücudunu kıpırdatmaya çalışmış ama yapamamıştı. Daha kötüsü en son ne olduğunu bile hatırlamıyordu.

"Dr.Seo'yu çağırın! Sonunda uyandı!"

Ten bu sefer bakışlarını oraya çevirmiş ama bulanık görüntüler dışında hiçbir şey görememişti. Birileri koşuşturuyor ve konuşuyorlardı ama Ten hiçbirini algılayamıyordu.

"Ten! Şükürler olsun! Ah, cidden çok mutluyum! Yaşıyorsun!"

Bu neşeli sesi tanıyordu ama zihni öylesine bulanık ve yorgundu ki, kim olduğunu hatırlayamıyordu.

Johnny'se heyecanını bastırmış ve hastane yatağından uzanan Ten'e yaklaşmıştı. Soluk rengi ve ölü balık gibi bakan bakışlarına  rağmen onun için hala Ten hala dünyadaki en güzel erkekti. Hastaneye getirildiği an koridorda onu fark etmiş ve neredeyse bütün bildiği profesörleri oraya çağırmıştı. Bir mucize olarak görülen şeyi başartmış ve öldü sanılan Ten'i bir şekilde yaşatmayı başarmıştı. Kırık kemikleri ve vücudundaki derin yaralarında zamanla geçeceğine inanıyordu.

Aradan geçen saatlerin sonrasında Johnny cafeterya'ya inmiş ve Ten'e nasıl bir açıklama yapacağını düşünmeye bir ara vermeye karar vermişti. Ten uyandığından beir saatlerdir bunu düşünüyordu. Düşüncelerini bölen şeyse neredeyse tüm hastaneyi inletecek kadar yüksek olan çığlıklardı. Çığlıkların sahibini  kulaklara cennetten bir melodi gibi gelen sesinin nasıl bu hale geldiğini çok iyi biliyordu ve bu sıcak kahvesini masaya bırakıp üst kata çıkmasına sebep olmuştu.

Ten gerçekten büyük bir mucizeydi. Melekleri andıran yüzü, narin bedeni ve mükemmel sesinden ötede, çok feci bir trafik kazası geçirmiş ve neredeyse 35 kemiğini kırmış birisine göre şuan gayet sağlam bir şekilde ayaktaydı ve Mark'ı görmek istediğini bağırıp duruyordu. Hatta öyle inatçıydı ki 4-5 hemşire birden onu tutmaya çalışıyordu.

Johnny sakin bir şekilde Ten'in önüne adımlamış ve elini omzuna attığında küçük olan bakışlarını ona çevirmiş ve sakinleşmişti. Şimdi bağırmıyor ya da çırpınmıyordu. Johnny hemşireler bir bakış yollamış ve hemşireler geri çekildiklerinde Ten'i geri yatağına oturtmuştu.

"Oğlum nerede? Haberleri mi yok? Ama onlara 6 da döneceğimi söylemiştim, endişelenmiş olmalılardır. Dr. Seo lütfen Mark'a haber verin, o çok çabuk endişelenip, üzülür."

Johnny boğazına yerleşen düğümü hissedebiliyordu ve bu nefes almasına engel oluyordu. 'Sen yaşadığın her an beni öldürüyorsun, Ten.' Diye düşündü. Bunu ona açıklamak gerçekten çok zordu ama hayatı hakkında her şeyi öğrenmişti ve meleğinin daha fazla üzülmesine izin veremezdi.

"Haberleri var, Ten. Öldüğün söylendi, yarın cenazen var."

Ten anlamadığını belirtircesine kaşlarını çatmıştı. ne? Cenazesi mi vardı? 'Bu doktor benimle dalga geçiyor sanırım' diye düşünmüş ama konuşamadan Johnny sözü geri devralmıştı.

"Çok ağır bir kaza geçirdin, Ten. Hastaneye geldiğinde neredeyse yarı ölüydün ve seni hayata döndürebilmek için neredeyse 3 gündür çabalıyoruz. Tek sorunsa hastaneye geldiğin ilk gün eski eşin ve oğluna öldüğün söylendi-"

"Bu yaptığınız tam bir saçmalık! Hepinizi dava edeceğim ve sen! Şimdi Taeyong ve Mark'a hemen haber veriyorsun!"

Johnny derin bir iç çekmişti, onu asla ikna edemeyecekti belki de...

"Haklısın, haber verelim ve bencilce hayatlarına geri dön. Böylece ya Mark ya da Jeno babasız büyür. Aptal Taeyong'da aranızdan birini seçmek zorunda kalır! HER ŞEYİ MAHVEDECEKSİN!"

Johnny sesini yükselttiğinde Ten refleksle geri çekilmişti ve şaşkınca onu dinlemeye başlamıştı. Ne dediğini anlaması gerekiyordu ve Johnny bu sakin halini gördüğünde derin bir nefes almış ve sakinleşip devam etmişti.

"Eğer sen olmazsan Taeyong hayatına Jaehyun'la devam edecek. Mark ve Jeno birlikte ve bir aile olarak büyüyecekler. Belki zamanla birbirlerini de seveceklerdir. Zaten Jeno'nun ne kadar sevimli bir çocuk olduğunu görmüşsündür, eminim Mark ona iyi abilik edecektir. Ama inat edip hayatına geri dönmek istersen dönebilirsin, böylece iki kardeşten birisi babasından uzak büyüdüğü için sizden ve birbirlerinden hep nefret edecekler. Seçim senin, Ten."

Aslında hiçbir çıkış yolu bırakmamıştı. Hiçbir seçim yoktu. Delicesine oğlunu özlüyordu, ona sarılmaya çok ihtiyacı vardı ve Taeyong'a da... Kazadan önce onunla barışmayı planlıyordu ama hepsi şimdi yok olmuştu. Göz yaşlarına hakim olamazken hiçbir cevap verememişti. Onun bu halini gören Johnny cevabını almış ve hafifçe omzunu patpatlayıp arkasını dönmüştü. Odadan çıkmak üzereydi ki Ten kalbine bir hançeri daha saplamıştı.

"Neden ailesinden vazgeçmek zorunda olan benim? Ya ben ailemden uzakta nasıl mutlu olacağım, Dr. Seo? Ölmedim ve size yeminim olsun beni hayatta tuttuğunuz için sizden hep nefret edeceğim. Belki ölmüş olsaydım, bu kadar canım yanmazdı çünkü ben Mark yanımda değilken yaşamıyorum zaten."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 29, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The Lee's  [Tr]Where stories live. Discover now