4 • Yazar

2K 172 171
                                    

Yedi yıl geçmişti ve birkaç yanlış anlaşılma ve kalp kırıklığı dışında her şey gayet iyiydi.

Jaehyun, Taeyong ve Jeno'ya bütün gerçeği söylediği için pişman değildi. Yedi yaşındaki oğlu tam da Jaehyun'un istediği gibi oldukça sağıklı ve mutlu bir yaşama sahipti. Taeyong onları sadece Perşembe ve Cuma ziyaret etmesine rağmen Taeyong'un Jeno'yu kabul edip ona sevildiğini hissettirdiği için Jaehyun mutluydu.

Jeno büyüdükçe anlayışlı ve oldukça zeki minik bir çocuk olmuştu. Her zaman merak ettiği şeylere dair sorular soran bir kitap kurduydu. Her zaman arka bahçelerindeki bahçeden elma toplayıp komşularına dağıtan cömert bir çocuk olmuştu.


Bu arada, Taeyong Ten'in boşanma tavsiyesini kabul etmişti. Ten, Mark'ın tüm velayetene sahipti, böylece Taeyong onları her hafta sonu görebiliyordu. Taeyong, Mark'ı almak için evlerine geldiği her zaman, Ten onu görmezden geliyor ve başka şeylerle meşgul oluyordu. Mark sevgi dolu ve kitap okumaya ilgisi olan bir çocuk olarak büyüdü. Ten ona nasıl ingilizce konuşacağını öğretmişti bu yüzden küçük çocuk Taeyong'la ingilizce konuşuyordu, Taeyong ise sadece, küçük değerli oğlunu onaylıyordu.

Ten evden ayrılıp arkadaşlıyla buluşmaya karar vermişti. Taeyong umursamadı ama hala aralarını düzelmek istiyordu, en azından dost gibi olmalılardı. Taeyong birçok kez denemişti ama genç olan Taeyong'un sözlerini dinlememek konusunda inatçıydı.

Baba... bak!" Minik Mark, babasına sınıfta çok iyi olduğu için aldığı yıldızı göstermişti. Mark alnından bir öpücük aldı ve "baban seninle gurur duyuyor." Dedi. Taeyong ilgisini kapıdan çıkmak üzere olan Ten'e verdi ve ona bakmasını umdu. Sonuncu istediğini yağtığında, Taeyong aşık olduğu kişinin kendisine hala baktığını görünce hiç bu kadar mutlu hissetmemiştir...

"6'da döneceğim. Uslu ol, Markie." Mark'a bakarken söyledi. Bakışları tekrar Taeyong'un gözlerine döndü ve gülümsedi. "Ve Taeyong, ona iyi bak, Lütfen?" Demiş ve tekrar gülümsemişti. En azından onunla şimdi onunla konuşuyordu.


Saatin 6 olmasının üzerinden 30 dakika geçmiş olsa bile Ten hala eve gelmemişti. Taeyong'un endişesi artıyordu çünkü Ten asla geç kalmazdı. Mark, babasının endişeli ifadesine baktı ve sıkıca sarıldı. Telefonundan gelen sesle dikkatini oraya verdi ve hızlıca eline aldı. Duyduğu haberden sonra aniden tüm bedeni buz kesildi, hissizleşti ve pişmanlıkla doldu.

"Bunu söylediğimiz için özür dileriz efendim ama Bay. Chittaphon bir kaza geçirmiş ve ölü bulunmuş. Üzgünüz, efendim."

Mark ve Taeyong hastaneye vardıklarında, Taeyong önündeki örtülü bedeni gördüğünde durmuştu. Hayatının aşkını ve hayatını, yatakta cansız ve soğuk bir şekilde uzandığını gördüğünde duygularını kontrol edememişti. Mark'ın ağlayarak Ten'in ismini bağırdığını duyduğunda minik çocuğu hızla kollarının arasına aldı.

Oğlunun eski kocası için yas tutmasına engel olamadığı için başını çevirmesini sağlayıp minik zavallı oğluna sarıldı.

"Üzgünüm, Mark."

"Neden Baba? Neden beni yalnız bıraktı? NEDEN SEVDİĞİM TÜM İNSANLAR BENİ TERK EDİYOR?" Mark babasına bağırdı ve hızla ondan kaçtı.

Taeyong, dizlerinin üzerine düşüp ağlamaktan başka bir şey yapamadı.

Oğlu Mark eommasını kaybetmişti.

Taeyong, kocasını kaybetmişti.

Taeyong, hayatının aşkını kaybetmişti.

~~

Minik hatalar olmuşsa özür dilerim. Olabildiğince düzgün çevirmeye çalışıyorum.

The Lee's  [Tr]Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang