23 • Yazar

1.3K 125 44
                                    

Donghyuck'un hazırladığı kahvaltıyı yatağında yedikten sonra, Mark aşağı katta Jaehyun'un gitmeye hazır olup olmadığını kontrol etmeye gitti. Donghyuck'un onlarla takılmasını Mark daha önceden sormuştu.



"Daha sonra bize... katılabilir misin? Yani demek istediğim... ben ve Jaehyun?" Mark utangaç bir şekilde yatağın kenarında oturan Donghyuck'a sordu.

"Nereye gideceğiz?"

"Onunla konuşmaya ihtiyacım olduğu bir yere." Mark düz Donghyuck'un yüzüne baktı ve utangaçça tekrar başını aşağı çevirdi, o arada kabul etmesini diliyordu.

"Sorun değil, Mark. Sana söyledim, her zaman yanında olacağım." Donghyuck ondan istediği şeye gülümsedi.

"Sadece hala onunla yalnız kalamıyorum. Hala nefreti hissedebiliyorum ama yoluma devam etmem gerek, değil mi?"

"Tabiki, Mark. Daha iyi olur."




Jaehyun Mark'ın aşağı geldiğini gördü ve sandalyesinden kalktı. Arabasının anahtarlarını aldı ve gideceklerini söylemek için direkt kapıya doğru ilerledi.

Üçüde garip sessizlik eşliğinde arabaya bindi. Jaehyun bunu bölmeye karar vermişti. "Öyleyse nereye gidiyoruz?"

"Mezarlığa." Mark cevapladı ve Jaehyun zorlukla arabayı çalıştırıp hedeflerine doğru sürdü.





Direkt oraya gitmeden önce, Jaehyun birkaç çiçek almayı düşündü. Mark, Donghyuck sadece ona gülümseyip her şeyin yolunda olduğunu söylerken şaşkınca ona bakıyordu.

Jaehyun kırmızı güllerin olduğu iki buket satın aldı ve birisini Mark'a verdi. "Eommana bir şey vermen gerek, Mark. Eğer ona bir şeyler verirsen mutlu olacaktır." Dedi ve emniyet kemerini bağlayıp o yere sürdü.

Ilk defa, Mark Jaehyun'un yaptığı bir şey için gülümsedi. Bu da bir gelişmeydi.




Arabadan indiler ve direkt Ten'in mezarına gittiler. Çokta taze olmayan çiçekleri orada gördüklerinde şaşırmışlardı.

"Taeyong'tan olmalı." Jaehyun Mark'a söyledi.

Mark bu açıklamayla tekrardan şaşırmıştı. Tüm bildikleri, özel durumlar dışında Eommasının mezarını ziyaret eden tek kişi kendisiydi. Babasının sadece ölüm yıl dönümü ya da doğum gününün olduğu zamanlarda ziyaret ettiğini sanıyordu.

"Merhaba Ten, Mark bir arkadaşıyla burada." Jaehyun konuşmaya başladı ve Mark ve Donghyuck ikilisi ona baktı. "Ben... ben... sana yaptığım her şeyden dolayı çok özür dilemek istiyorum. Hayatını mahvettiğim, aileni mahvettiğim için. Ama sana daha önce söylediğim gibi... sana oğluna iyi bakacağıma dair söz vermiştim değil mi? Senin yaptığın gibi ona iyi bakacağımı." Jaehyun Mark'a bakarak bir süre durdu, onu sessizce dinleyen kişiye.

"Ben hala sözümü tutuyorum, Ten. Senin yaptığın gibi onu seviyorum. Böylece sana verdiğim zararı telafi etmeye çalışıyorum." Jaehyun göz yaşları gözlerinden akarken durmadı. O zaman, Mark ona mendil uzattı. Jaehyun kumaş parçasına baktı ve onu eline aldı.

"B-ben... üzgünüm." Mark dedi ve Jaehyun'un elini tuttu. "... her şey için." Bu kadardı.. Mark kendi kendine söyledi.

"Ma-"

"Babamın Eommam dışında birisine sahip olduğunu öğrendiğim zamandan beri sana karşı bir şirret birisi olduğumu biliyorum. Böyle bir kalbe... sahip olduğunu bilmiyordum. Her zaman sana bir pislik gibi davrandım ve görmezden geldim. Özür dilerim, Jaehyun. Gerçekten diliyorum. Lütfen bana bir şans daha ver... senin... oğlun... olabilmem için..." Mark on kelimelerimi söylerken aşağıya ayakkabılarına baktı.

Jaehyun ve Donghyuck şaşkın bir şekilde kaldılar Mark'ın söylediklerine karşı. Bunun yakın bir zamanda olacağını beklemiyorlardı ama ikiside Mark'ın sadece birilerinin onu sevdiğini ve yalnız olmadığını hissettirmesine ihtiyacı olduğunu biliyorlardı... aynı bir annenin yaptığı gibi.

"Her zaman annen olmaktan mutluluk duyarım, Mark. Bu zamanı bekliyordum." Jaehyun dedi ve Mark ona baktı.

"Ama... kendi Eommama sahip olduğum için sana Eommam olarak seslenmeyeceğim. Sana mom diyeceğim." Mark gülümsedi ve Jaehyun yardım edemedi ama mutlu ve hoşnut hissetti. Önündeki çocuğa sarıldı ve alnını öptü.

Mark buna alışkın değildi ama olmasına izin verdi. Devam etmrye ihtiyacı vardı. Mutlu olmaya ihtiyacı vardı. Tekrardan, bir anneye sahip olmanın nasıl hissettirdiğine bilmeye ihtiyacı vardı.

Donghyuck bütün sahneleri izlemişti ve bu gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. Sonuçta, sözünün yarısını tamamlamıştı.





"Neden üzgünsün, Mark?" Donghyuck arkadaşının yüzündeki üzgün ifadeyi görünce sordu.

"Sadece... Jaehyun..."

"Onunla olan sorunun ne?"

"Neden onu her gördüğümde kötü birisiymiş gibi hissediyorum? Demek istediğim, benim için yemek yapıyor, bana oğlu gibi davranıyor ve ihtiyacom olan her şeyi yapıyor ve ben ona pislik gibi davranıyorum. Ne zaman yalnız olsam hep benim yanımda oluyor. Ona bunu sormadım ama o sadece böyle yapıyor. Her zaman onda olan bir şeyler beni ondan özür dilemek istememe ve ona sarılmak istememe sebep oluyor."

"Çünkü bir anne sıcaklığı arıyorsun, Mark."

"Öyle mi düşünüyorsun?"

"Bundan kesinlikle eminim."

The Lee's  [Tr]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin