32 • Donghyuck

1K 110 19
                                    

Mark hyung ve benim son konuşmamızın üzerinden beş gün geçmişti. Ona kütüphanede yaklaştığımda, her zaman eşyalarını topluyor ve hiçbir şey söylemeden yanımdan ayrılıyordu. Bana karşı sinirli olup olmadığını bile bilmiyordum ve bir konuda tartıştığımızı bile hatırlamıyorum çünkü birlikte geçirdiğimiz son gün, birbirimizin şakalarına gülüyorduk. Benim şakalarım onun benden nefret etmesini sağlayacak kadar korkunç muydu? Bence, şakalarım değildi. Şakalarım mükemmeldir, değil mi?

...alışılmadık olan... İkisinin artık oldukça yakın olduklarını fark ettiğim zaman Jeno'ya bu sorunu sormuştum. Ne zaman ikisi birbirlerini görse tartıştıkları için. Bu onu daha suçlu hale getirecek şekilde, Jeno hyungu hakkında hiçbir şey söylemiyordu. Üstelik, Jeno ve ben daha çok zaman geçiriyor olsak bile, Mark hyung'u özlediğim gerçeğini saklayamazdım. Özellikle Mark hyungla birlikte sürekli gittiğimiz eve gittiğim zaman.

Jeno ve ben her zamanki buluşma yerimiz olan kantinde oturuyorduk. Jeno'nun ısrarla bana yiyecek vermesine alışmıştım ama hiçbir şey yemek istemiyor gibi hissediyordum.

"Hadi ama, Donghyuck, bir şeyler yemen gerekiyor." Jeno gerçekten çok ısrarcıydı ama gerçekten istemiyordum.

"Onları benden uzak tut, Jeno. Yemek istemiyorum." Diye söyledim ve bu Jeno'nun pes etmesini sağladı. "Neden on günlerde böyle çökmüş haldesin, Donghyuck?" Jeno sonunda sormuştu ve ona açıkça cevabı verecek şekilde gözlerimi devirdim. "Hyung'un sorununun ne olduğunu bile bana söylemiyorsun."

"ana söylememi istemiyor, nasılsa." Jeno yenilgiyle elini kaldırdı. "Neden?" Diye sordum.

"Bilmiyorum."

"Onun yakınında olamıyorum bile." Dedim ve bu tekrar ağlayacak gibi hissetmeme sebep olmuştu. Panikleyip ağlamamı durdurmak için yüzümü kavradığında, jeno'nun gözlerimin yaşardığını gördüğünü biliyordum. "Mark hyungu seninle konuşmaya ikna etmeye çalışacağım, tamam mı?" Dedi Jeno yanaklarımı okşarken. "Ağladığını ya da tüm gün surat astığını görmek istemiyorum." Jeno yanağımı okşamayı bıraktı ve bisküvilerden birini alıp bana verdi. "Ama ben bunu yapmadan önce, bir şeyler yemelisin." Dedi ve büskiviyi alıp açtım.




Jeno'yla kantinde takıldıktan sonra, okulun balkonunda biraz hava almaya karar verdim. Jeno benle gelmek istemişti ama biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Mark hyung'un beni görmezden gelmesinin herhangi bir sebebini bulmak istiyordum.

İki dakika önce o zaman, bana doğru gelen iki ses duydum. Diğer sesi tanıdığım zaman burayı terk etmeye karar vermiştim.

"Daha sonra atıştırmalık bir şeyler alacağım. Sadece dersin bittiği zaman bana mesaj at."

Mark hyung...

"Tabi. Sonra görüşürüz." Ve kime ait olduğunu anlayamadığım bir başka ses.

Mark hyung'a yetişmek üzereydim ki diğer ses tekrar onunla konuştu. "Mark, sınavında iyi şanslar." Dedi ve kalbimin acıdığını hissettim. Mark'ın konuştuğu kişiyi görebilmek için biraz bakındım. Zayıf, oldukça güzel de ve neredeyse benim boylarımda.

"Teşekkürler Renjun." Mark arkasına döndü ve ona güzel bir gülümseme verdi. En çok özlediğim şey olan gülümsemesi.


♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧

Geciktiği için üzgünüm ama 🤷‍♂️ bu hikayede böyle. Ben bu kitabı çevirmeye başladığımda daha corona bile yoktu. Corona biter The Lee's bitmez.

The Lee's  [Tr]Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu