26 • Donghyuck

1.1K 117 41
                                    

Kantine geldiğimiz zaman Jeno bana her zaman favorisi olan atıştırmalıkları ve bubblemilk tea verdi. Aslında Jeno'yu görmeyi ders bitiminden sonraya pladığımdan beri mark hyung'un yanından bu kadar erken ayrılmak istememiştim. Bu Mark hyungla tüm gün vakit geçirebileceğim tek zamandı ve Jeno tarafından uzaklaştırıldım. Neden hayal kırıklığına uğramış hissediyordum?

"Daha fazla ye, Donghyuck. Sonraki ders için biraz daha enerjiye ihtiyacın var." Jeno büskivilerinden bana uzattı ama almayı reddettim. "Sana söylemiştim, zaten kütüphaneye gitmeden önce yemek yemiştim."

"Ama daha çok yemen gerek." Jeno bu kadar ısrarcı olduğu için uzattığı büskiviyi aldım ve ağzıma tıktım. Bugün neden Jeno bu kadar garip davranıyordu gerçekten anlamıyordum ve kesinlikle normalde böyle değildi. Daha çok beni rahatsız hissettiren kıskanç bir insan tipinde gibi.

(Burada possessive demiş yani biraz daha kıskançtan öte sahiplenici gibi ama pek cümleye uymuyor gibi oldu.)

Çok geç olmadan bunu sormam gerekiyor.

"Neden böylesin Jeno?" Direkt ona sordum.

"Ne demek istiyorsun?"

"Ne demek istediğimi biliyorsun. Sen, gerçekten hiç normal olmayan bir şekilde davranıyorsun.. tanıdığım Jeno gibi olmayan."

"Tanıdığın Jeno hakkında ne düşünüyorsun?"

"Tatlı, kibar ve kıskanç olmayan Jeno. Biliyorsun, dürüst olmak gerekirse... şuan kendimi pek rahat hissetmiyorum..." Söylediğim gibi, çok geç olmadan söylemeye ihtiyacım olduğu gibi.

"Rahatsız?"

"Evet... sen beni rahatsız ediyorsun. Sen tamamıyla yapışkan davranıyorsun." Kolumumdaki elini işaret ettim. Ben gerçekten insanların temaslarını kabul eden birisi değildim. Ben diğer insanlara temas kurardım. Diğer türlüsü değil.

(Yaniii çeviremedim ama insanların skinshipini kabul etmiyorum çünkü ben diğer insanlara skinship yapıyorum diyor. Çok mantıklı cümleler bunlar. Tdkya söyleyin sözlüğe eklesin.)

"Ben üzgünüm... sadece..." jeno kolumdaki elini çekti ve ellerini masanın altında tuttu. Düşünmeden fazla açık sözlü olduğum için bu beni çok suçlu hissettirmişti.

(Şimdi çok konuşuyor diyeceniz ama hata olsun istemiyorum işte. Kocaman bir kelime olan Straightforward'ın anlamı basit/hilesiz demek aq. Nereden kırpmışlarda basit diye çevirmişler ya. Ben de direkt açık sözlü dedim napıyım. Ayrıca burada kuçu Jeno için ağlıyorum.)

"Sadece...?" Sözüne devam etmesi için onu zorladım. Bana bakabilmek için başını kaldırdı ve gözleriyle karşılaştım. Gözlerinde bir şeyleri söylemek istediğini söyleyen bir şeyler vardı ve aynı zamanda, anlamamam için bana yalvarıyordu.

"Donghyuck..."

"..."

"Ben..."

"..."

"Aslında ben... uh..."

"...

"Uh... aslında..."

"..."




*riiiiiiiiiiiiiiiing*




Zil sesi tenefüsün bittiğini söylüyordu. Jeno'ya baktım ve söylediği şeye devam etmesini isteyecekken hırçın bir Mark hyung bir anda önümde belirdi.

"Hey Hyuck! Hadi senin sınıfına gidelim." Dedi ve yemin ederim, Jeno'nun öldürücü bakışlar attığını görmüştüm. Yerimden kalktım ve Jeno'nun omzunu patpatladım. "Eğer bana bir şey söylemek istiyorsan, okul bittiğinde söyle." Dedim ve Mark hyungla birlikte kantinden ayrıldım.

" Jeno'ya ne oldu?" Onun oturduğu taraftan gelen yüksek gümlemeyi duyduğumuzda Mark hyung sordu. "Bende bilmiyorum." Ve sınıfıma yürümeye devam ettik.




Sınıfa ulaştığımız zaman, Mark şaşırtıcı bir şekilde ondan hiç beklemediğim bir şey yaptı...

"Yanımda olduğun için teşekkür ederim, Donghyuck." Mırıldandı ve sağ yanağımdan öptü.








O cidden bunu yaptı?






Ve neden şimdi kalp atışlarımın sesi bu kadar yüksek?






~~~~~~~

Sizin için seçtiğim şarkı Taeyeon- I foun You.  Çok güzel şarkı, tavsiyemdir.

The Lee's  [Tr]Where stories live. Discover now