35 • Yazar

1.1K 110 93
                                    

Ç.n:hepinizi ağlatmaya geldim. Açın hüzünlü müzikleri.

~



6'da dönerim. Uslu ol, Markie." Dedi Ten Mark'a bakıyorken. Bakışları Taeyong'u buldu ve gülümsedi. "Ve Taeyong, ona iyi bak, lütfen?" Dedi ve tekrar gülümsedi. Ten eski kocasının gülümsemesine karşı kızardığını görmeyi seviyordu. Şimdi bile, hala ona karşı böyle etkileri olduğunu görmeyi seviyordu.

Ten daha önce hiç bu kadar gergin hissetmemişti. 7 yıl önce olanlardan sonra ilk defa onu görücek ve tekrar konuşacaktı. Tamamen dürüst olmak gerekirse, ailesine yaptıklarından sonra Ten onu asla affetmeyeceğini düşünüyordu. O her şeyi mahvetmişti. O hayatını mahvetmişti ve özellikle de güvenini. Ona gerçek kardeşiymiş gibi davranmıştı. Ona çok fazla şekilde yardım etmişti ve kocasından bir çocuğu olduğunu öğrendiği zaman çok fazlasıyla ihanete uğramış gibi hissetti. Jaehyun'a değer vermişti ama onun tarafından ihanete uğradı.

Bu zamanı beklemişti. Onunla yüzleşmeyi ve hissettiği her şeyi söyleyebilmeyi.

Arabasını cafenin girişine yakın bir yere park etti. Içeri girdiği zaman, sarı saçlı oğlanı gördü, yanında bir çocukla oturan.

"Bu o çocuk olmalı." Ten Jaehyun'a konuştu ve önüne oturdu.
"E-evet, hyung." Jaehyun duraksadı ve oğluna baktı. Ten onun yanındaki küçük oğlana baktı ve tekrar konuşmadan önce yüzünü incelledi. "Taeyong'un görünüşünden birkaç şey almış. Yakışıklı görünüyor." Ten, hala spagettisini yiyen çocuğu övdü.

"H-hyung..."

"Bırakta bunu düzgünce açıklayayım, Jaehyun. Senden nefret etmiyor, hatta bu çocuğa rağmen ama yaptığın şey yüzünden hala acı çekiyorum. Bununla beraber seni affedebilir miyim bilmiyorum ama bu çocuğu gördükten sonra, affedebilirim sanırım." Ten Jaehyun'un sözünü kesmişti ve tekrar Jeno'ya baktı. Jeno'nun neler olduğuna dair kafası karışıktı ama sadece yemeğini yemeyi ve annesinin ona söylediği gibi yetişkinlerin konuşmamasını dinlememeyi seçti.

"Ben çok üzgünüm, Hyung." Jaehyun gözlerini Ten'in gözlerinden kaçırdı ve onun ve oğlunun önünde kendini tutamayıp ağlamamak için kendini çok zorladı. "aptaldım. Sen ve o tanışmadan önce bile Taeyong hyunga çok aşıktım. Onunla asla bir şeyler olamayacağımızı hep aklımdaydı ve siz ikiniz evlendikten sonra bu kesinleşti. O gece Taeyong hyung bana geldiği zaman, seni ve Mark'ı düşünüyordum. Seni üzmek istemiyordum ama benim aptal kalbim bana devam etmemi söylemeye başladı. Çok hatalıyım. Ben gerçekten çok üzgünüm, hyung. Seni ve aileni ve bizim arkadaşlığımızı bitirmek istememiştim." Gözyaşlarını tutabilmek için alt dudağını ısırmıştı ama başaramadı. O zamanları hatırlamak, Taeyong'un Ten'in adını inlediği zaman hala canını yakıyordu. Ten'in Favori dongsaengine olan bakışları yumuşamıştı şimdi ona sarılmak istiyordu ama gururu onun bunu yapmasına engel oluyordu.

"Üzgün olman her şeyi değiştirmiyor, Jaehyun ama bunun acını hafifleteceğini biliyorum." Dedi Ten. "Hala her şeye baştan başlayabiliriz." Jaehyun'un yüzü hyung'un sözlerini duyduğunda neşelenmişti.

"Hyung..."

"Sadece bana söz vermeni istiyorum, zamanı geldiğinde Taeyong'a iyi bakacaksın... Ve oğluma da iyi bak lütfen."

"Hyung... Ne demek istiyorsun?" Ten bile ne hakkında konuştuğunu bilmiyordu. Sadece bu sözleri söylemeye ihtiyacı olduğunu hissetmişti.

"Bilmiyorum. Sadece bana söz ver, Jae."

"Söz veriyorum, hyung." Ten sandalyesinden kalktı ve önünde ağlayan Jaehyun'a sarıldı. 7 yıl sonra, sonunda içinde bir huzur hissedebilmişti. Jeno ikisine baktı ve gülümsedi. İnsanların birbirleriyle mutlu olduklarını görmeyi seviyordu.

Jaehyun ve Jeno'yla olan kafedeki minik buluşmasından sonra, Ten, sonraki gün onun doğum günü olduğu için Taeyong'a pasta almaya karar vermişti. Bugün eve gittiği zaman onunla kutlamak istiyordu. Ayrıca onunla konuşmakta istiyordu, ondan özür dilemek ve ona çok iyi bir baba olduğunu söylemeyi ve her şeye bir arkadaş baştan başlamak istediğini söylemek istiyordu.

Pastaneye ulaştığı zaman, Taeyong'un en sevdiği çilekli pastayı seçti. Taeyong'un sürekli, pahalı olsa bile pasta almasını istediği, o zamanları hatırladı. Ten Taeyong'un çocuksuluğuna gülüyordu, özellikle aegyo yaptığı zamanlara. "Pastanın üstüne koymak istediğiniz bir şey var mı, efendim?" Yaşlı kadın sordu.

"İyiki doğdun, Yongie" Diye cevapladı ve yanakları kızardı.

Pastaneden çıktığı zaman, ona bakan sevimli küçük bir çocuk gördü. "Merhaba, sevimli minik!" Seslendi Ten ve yeni yürümeye başlamış olan çocuğun gözleriyle karşılaşabilmek için eğildi. Mark'ın bu çocuktan biraz daha uzun olduğu için bu çocuğun 5 yaşlarında olduğunu tahmin ediyordu Ten. "Sana nasıl yardımcı olabilirim?" Diye sordu çocuğa, Ten. Genç çocuk konuşmamıştı ama bunun yerine ona beyaz bir gül verdi. Ten çocuğun sevimliliğyle sevinmiş ve ona ismini sormuştu. "Teşekkür ederim, tatlım. Adın nedir, tatlım?"

"Jee-shung." Çocuk yaşam dolu bir şekilde cevapladı ve heyecanla zıpladı. Ten çocuğun yanağını sıktı ve görüşürüz demek için saçını okşadı.

Arabasına bindiği zaman, pastasını arka koltuğa yerleştirdi çocuğun ona verdiği beyaz gülle beraber. Ellerine baktı ve eski evlilik yüzüğünü fark etti. Düğünlerine ait olan anılar beyninde canlanmaya başlamıştı, arabayı sürmeye başladığı zaman.

Ağlamaya başladığının farkında bile değildi. Onca yıldan sonra, hala Taeyong'a aşıktı. Ona aşık olduğuna, onunla evlendiğine ve hatta onunla bir çocuğa sahip olduğu için pişman değildi. Şimdiye kadar hep onu sevdi. Yaşlı olanın şakalarını, gülüşünü, ağlayışını, gülümsemesini, bakışlarını, öpücüklerini, sarılmalarını, her şeyi... hepsini özlüyordu. Taeyong'a dair her şeyi özlüyordu.

Göz yaşları çoğaldı ve görüşünü bulanıklaştırdı. Araba sürüyorken duygusal davranmak kötü bir seçimdi. Ani bir göz kırpmasıyla, beklenmedik bir şekilde hayatını kaybetmesiyle son bulmuştu.








♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧♧


Orjinal vers. Çok ağlatmıştı umarım size de o duyguyu aktarabilmişimdir. Bu bölüm cidden hep içime oturuyor. Umarım beğenirsiniz...

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.
The Lee's  [Tr]Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon