𝒔𝒖𝒎𝒎𝒆𝒓 𝒂𝒊𝒓, 𝒇𝒓𝒆𝒆𝒅𝒐𝒎 𝒂𝒏𝒅 𝒚𝒐𝒖

187 17 17
                                    

9.Bölüm| Düşüncelerin seni yönetmesine izin verme

(Yoongi)

"İnanamıyorum sana gerçekten." Yeonwa sanki normal tonunda da yeterince yüksek değilmiş gibi biraz daha bağırarak konuştuğunda yüzümü buluşturmadan edemedim. Tamam, yaptığım doğru bir şey değildi hatta ben de kendime inanmakta bir hayli zorluk çekiyordum ancak olan olmuştu ve artık çok daha rahat hissediyordum. Üstelik yolun kalan kısmında karşımda oturan ve iri gözlerini üzerime dikmiş bu kız rahat durursa -ki bunun olasılığı imkânsıza oldukça yakındı- yolculuğumun kalan kısmını sorunsuzca bitirebileceğim kadar rahatlamıştım.

"Bana öylece kafana estiği gibi bir yerleri kazıyamazsın ya da hatıra bırakamazsın diyene de bak sen." Sırtımı oturduğum koltuğa yaslarken derin bir nefes aldım ve karşısında güçlü durabilmek adına kollarımı da göğsümde birleştirdim. Kendimi savunmalı ve ona aslında kötü bir şey yapmadığımı açıklamalıydım.

"Ben sadece senin yaptığın o çirkin şeyi düzelttim."

"Sen az önce benim özenle çizdiğim kalbime çirkin mi dedin?" Benim yaptığım gibi o da kollarını göğsünde bağlamış ancak geriye yaslanmak yerine daha dik bir konum almıştı. Sanırım bu şekilde ona ne söylersem söyleyeyim açıkça altta kalmayacağını göstermeye çalışıyordu. Hoş bunun pek umurumda olduğu da söylenemezdi ya. Her halükarda birkaç dakika hatta hesaplamalarım doğruysa tam olarak kırk dakika sonra yollarımız ayrılacak ve biz bir daha asla karşılaşmayacaktık.

"Düzgün bile değildi."

"Çünkü o temsili bir kalp aptal! Aynı yıldız çizmek gibi. Gerçeği ile alakası bile yok neden düzgün ya da simetrik olması için uğraşayım ki. Bunların amacı sadece istenilen mesajı vermek o kadar. Güzel olmak zorunda bile değiller." Başımı iki yana salladım. Amaçları ne olursa olsun düzgün olmaları gerekirdi. Aynı olması gerektikleri gibi.

Yeonwa'nın sözleri ile düşen omuzlarım karşısındaki dik ve kendinden bir hayli emin olan duruşumu sekteye uğraşırken bakışlarım yan tarafımdaki defterime kaydı. Kapağında birçok düzgün şeklin yer edindiği defterime.

"Bunlar sadece zihninde var olan gerçekler." Yeonwa daha kısık bir ses tonuyla tekrar konuşmaya başladığında bakışlarım onu bulmuş ve benim aksime üzgün gözlerle defterimi incelediğini görmüştüm. "Onların seni yönetmesine izin verme." Ve gözleri defterimin kapağındaki son üçgenin üzerinde biraz daha dolandıktan hemen sonra bana döndü. Şimdi onların içerisindeki duyguyu daha net görüyor ancak bir türlü anlamlandıramıyordum. Diğer insanların, hatta ailemin aksine içlerinde acıma belirtisi yok gibiydi ama bu biraz da farklıydı. Daha önce hiç görmediğim bir duygu.

"Korkmuyor musun?" Anlamlandıramadığım o duyguyu düşünmeyi bırakarak en başından beri merak ettiğim bir başka soruyu sordum. Diğer insanlar gibi benimle bir arada durmaktan kaçınmamış, hasta olduğumu gördüğü halde kendisini geri çekmemişti.

"Neden korkacakmışım?" Önce anlamsızca bakışlarını yüzümde gezdirmiş sonrasında aklına ne geldiyse gözleri irileşirken hızla ellerini dudaklarına örtmüştü. "Yoksa katil falan mısın?"

Kaşlarım aynı onunkiler gibi çatılırken daha büyük bir şaşkınlıkla "Ne?" diyerek soludum. Ona korkup korkmadığını sorduğumda aklına ilk katil olabileceğimin gelmiş olması gerçekten saçmalıktı. Ama bir yandan da bu saçmalık tam olarak ona göreydi.

"Tamam, biraz fazla konuşurum ama bence bu beni öldürmen için geçerli bir sebep değil. Gerçi organlarım için de öldürecek olabilirsin ama onun için farklı bir yol izlemek lazım diye biliyorum. Yani filmlerde hep öyle oluyor. Tabi sen daha iyi bilirsin." Onu şaşkınlıkla izlediğim dakikalar boyunca soluksuz bir şekilde konuşmuş sonra bir anda susarak kocaman gözlerini bana dikmişti. "Yoksa seni ağabeyim mi tuttu? Biliyordum benden kurtulmak istediğini. Boşuna demiyorum sana biraz zorba diye." Zorba olan asıl kişinin ağabeyi değil de kendisi olduğuna neredeyse emin olmama rağmen bu konuda konuşmayı es geçerek "Bahsettiğimin bu olmadığını biliyorsun." dedim. Biraz garip bir kızdı ancak bu söyledikleri gerçek düşünceleri olamayacak kadar da aklı başındaydı.

"Madem bu tarz bir şeyden bahsetmiyorsun o zaman senden korkmamı gerektirecek olan durum nedir?" İlk defa bu kadar ciddi duruşu karşısında yutkundum ve bakışlarımı ondan kaçırma ihtiyacı hissederek kompartımanın küçük penceresinden görünen manzaraya çevirdim. Gerçi Seul'a yaklaştıkça manzara değişmiş ve sık ağaçların yerini modern olarak adlandırılan renksiz beton kütleleri almıştı.

"Cevap vermeyecek misin?" Bir süre daha bekledim ve bunu ilk defa birisine, üstelikte bu kadar açık bir şekilde soracak olmanın verdiği o garip hisle "Hasta olmamdan..." diye mırıldandım. Her zamankinin aksine dile getirmek bu sefer çok daha zor olmuştu. "Hasta olmam seni korkutmuyor mu?" Bakışlarından belli belirsiz bir şekilde geçen duygu henüz ben onu yakalayamadan kaybolmuş ve Yeonwa'nın öfkesine bürünmüştü.

"Bunu sorarken ciddi miydin?" Onu ilk defa böyle görmemin şaşkınlığını üzerimden atmaya çalışırken sessizliğimi bir kabulleniş olarak algılamış ve sözlerine devam etmişti. "Bu konu hakkında çok bir bilgim olmasa da bahsettiğin gibi bir hastalık olmadığına eminim." Söyleyeceklerinin bitmediğini gösterir bir şekilde derin bir soluk almış ve duruşunu değiştirerek sırtını geriye doğru yaslamıştı. Bu onunla yaptığımız ilk ciddi konuşmaydı. Aslında yolculuğumuzun başından beri yaptığımız, benim karşılık vermediğimi hesaba katarsak ilk konuşmamız bile olabilirdi.

"İnsanlar onlara farklı gelen her duruma hastalık gözüyle bakarlar çünkü çoğu kişi diğerlerinden farklı olduğunu kabullenmek istemez. Sen sadece farklı düşünüyorsun ve bu düşüncelerin seni yönetmesine izin veriyorsun." Bakışları yüzümde dolanmış ve şefkatli bir sesle "Onlara izin verme." diye mırıldanmıştı.

"Bırak düşüncelerin seni değil sen onları yönet." Ses tonu, kullandığı kelimeler... Her şey ilk defa karşılaştığım bir duygu ile sarmalanmış, üzerime yığılıyordu ve ben o an tekrar nefes alamadığımı hissettim. Belki haklıydı belki de değildi ancak gösterdiği ve alışık olmadığım bu şefkat huzursuz hissettirmişti. Kalp atışlarım giderek şiddetlenirken içerisinde bulunduğumuz kabin daha da küçülüyordu. İnsanlar şimdiye kadar hastalıklı olduğumu söylemiş, bazı zamanlarda da kendilerine bulaşacak olma ihtimalinden korkmuşlardı. Yeonwa ise sadece farklı olduğumu söylüyor ve normalmiş gibi bunu, beni kabulleniyordu.

"Nefes..." diye mırıldandım. Düşünceler ve geçmiş zihnime her saniye biraz daha fazla akın ederken göğüsüm çok daha şiddetli bir şekilde sıkışıyordu. Ailem bile zamanında oğullarının deli damgası yiyeceği ve kendilerine laf geleceği endişesi ile profesyonel destek almamı istememiş, öylece tek başıma yalnızlığa terk etmişlerdi.

"Nefes almam gerekiyor." Yeonwa başından beri onu tanıdığımı sandığım umursamaz karakterinin aksine bir ciddiyetle başını sallamış ve ben kompartımandan uzaklaşmak için hareketlenmişken usulca sözlerimi onaylamıştı. Muhtemelen zor bir durumda olduğumu fark etmiş ve daha fazla üzerime gelmek istememişti. Adımlarım kapıya doğru giderken bir yandan da yine tutukluk yapmaması ve işlerin benim için daha da zor bir hal almaması adına dua ediyordum.

Kapı kulpunu sıkıca kavrayıp çekerken "Sen dönene kadar yerine kimsenin oturmadığından emin olacağım." diye bağırdı. İlk başta sabahki olaya gönderme yaptığını düşünsem de sonradan fark ettiğim gerçekle gülümsemeden edemedim. Bir anda bağırmış ve bozuk olduğuna neredeyse emin olduğum kapıdan yükselen rahatsız edici sesi bastırmıştı. Tüm dikkatim ona kaydığında kapıyı fark etmeden açmıştım bile.

Nedenini anlamasını umarak "Teşekkürler..." diye fısıldadım ve kompartımandan dışarıya adımımı attım.


Yoongi-shii  Yeonwa'ya biraz izin versen her şey daha güzel olacak aslında ama 😔

Kurguya biraz daha ilgi gösterseniz ne güzel olurdu...

Lagom メ YoongiWhere stories live. Discover now