𝒔𝒐𝒖𝒍𝒎𝒂𝒕𝒆𝒔 𝒂𝒓𝒆𝒏'𝒕 𝒋𝒖𝒔𝒕 𝒍𝒐𝒗𝒆𝒓𝒔

189 14 15
                                    

11.Bölüm|Kırmızı İp

(Yeonwa)

Tüm o vurdumduymaz görüntümün aksine bu cümleleri ona nasıl sarf ettiğimi bilmiyordum. Normalde de biraz deli dolu hatta zaman zaman aklına eseni yapan birisi olabilirdim ama daha önce kimseye açıkça kaderim olabilirsin gibi imalarda da bulunmamıştım.

Kader...

Bu kelime zihnimde her belirişinde beraberinde bulanık bir silueti de getirir ve dakikalarca hatta saatlerce onu düşünmeme yol açardı. Bazen gecenin bir yarısı uyku tutmadığında aklıma düşer, hiç olmayacak bir zamanda, hatta sıcak bir yaz gününde üşür, var olmayan kolların sıcaklığını arardım. Sevgisiz büyüdüğünden veya ona muhtaç olduğumdan değildi aksine çok fazla sevgiye sahiptim.

Derin bir nefes aldım ve yeniden o hikâyeyi düşünmeye başladım. O kompartımandan girdiğim ve onu gördüğüm ilk anda aklıma bu hikâye düşmüş ve ben yeniden düşünmeden edememiştim. Kaderin kırmızı ipi...

Benim kültürümde bu hikâyeyi küçük, büyük herkes bilirdi. Ruh eşleri henüz biz daha doğmadan önce kabul ettiğimiz yaratıcı tarafından belirlenir, kırmızı, parlak ve bu canlı rengine rağmen görünmez bir iple birbirlerine bağlanırdı. Bazıları bu ipin serçe parmaklarımıza bağlı olduğunu düşünürken bazıları ayak bileğimize bağlı olduğunu söylerdi. Hatta geçenlerde başladığım bir kitapta o kişiyi gördüğümüzde bir anda belirip bu ipin oluşturacağı düğüm nedeniyle kalbimizde bir sızı oluşturacağını dahi okumuştum. Bu ve benzeri hikâyeleri ne zaman duysam yüzümde bir gülümseme belirir ve bakışlarım her zaman özellikle boş bıraktığım serçe parmağımı bulurdu. Çoğu insanın aksine bu efsanelere inanır ve sabırla o kişiyi beklerdim. Belki de bu bekleyişimden dolayıydı üşümem...

Benim aksime abim ise bu ipin ayak bileğinde olduğuna inanır, parmaklarını yüzüklerle donatmaktan asla çekinmezdi. Zihnimde beliren görüntülerle birlikte gülümsedim ve peronda ilerlemeye başladım. Belki ileride ben de onlarınki gibi tatlı bir dövme yaptırırdım.

"Benim miniğimi ne bu kadar mutlu etti bakalım?" yanı başımdan yükselen tanıdık sesle birlikte irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım ve ne zamandır orada olduğunu bilmediğim elimi saçlarım arasından indirdim.

"Jeonggukie~" hızla boynuna doladığım kollar karşılığını bulmuş, o da kollarını sıkıca belime dolamıştı. Tenime değen sıcak kollarıyla bir anda aklıma gelen Yoongi ve tüm yol boyunca açıkta kalan belime takmış olduğu gerçeği ile titrememe engel olamadım. Garip birisiydi ama bu kesinlikle kötü anlamda değil aksine onu o yapan farklı bir gariplikti.

"Anlaşılan Daegu da güzel şeyler olmuş." Jeongguk'un sorar bakışları yüzümde gezinirken hızla konuyu değiştirerek ellerimi biraz tombikleşmiş yanaklarına çıkarttım. Anlaşılan büyükanne Jeon onu oldukça güzel beslemişti ki tekrar böylesine tatlı yanaklara sahip olabilmişti.

"Annem bir dahakine oğluşunu da görmek istediğini söyledi haberin olsun. Özlemiş seni." Jeongguk'un gözleri o bilindik yıldızlara ev sahipliği yaparken yanaklarını sıkıştırıp bu tatlı oğlanı sevmeden edemedim. Jeongguk için aile her şeyden daha ön plandaydı. Eğer birisini ailesi gibi görmeye başlarsa fedakârlık yapmaktan asla geri durmaz, sonuna kadar çabalardı ama karşısında sevmediği ya da tehlike olarak gördüğü birisi varsa da onun için dünyadaki en kötü insan olmaktan çekinmezdi.

"Pardon sevgi saatinizi bölüyorum ama annemin asıl oğlu benim farkındaysanız." Ve işte biricik abim. Hani şu zorba olan.

Jeongguk'un koluna girdikten hemen sonra "Yazık..." diye mırıldandım ve onu pek de umursamadan ilerlemeye başladım. "Hala kabullenememiş onu sevmediğimizi."

Lagom メ YoongiWhere stories live. Discover now