𝒆𝒗𝒆𝒓𝒚𝒕𝒉𝒊𝒏𝒈 𝒊𝒏 𝒕𝒊𝒎𝒆

169 15 14
                                    

12.Bölüm |Yazık...

(Yoongi)

Bazen boğulduğumu hissederdim ama bu takıntılarımdan dolayı ya da insanların bana olan tutumlarının bir getirisi olan hislerle aynı değildi. Bazı zamanlarda hayatı öylesine boş yaşıyormuşum gibi gelirdi ki nefes alamazdım. Sanki sadece yaşamak ve belirli şeyleri yapmak için varmışım gibi.

Tek düze bir yapım vardı, hayattan zevk almayı bilmezdim.

Diğer insanlardan farklı olduğumun küçüklüğümden beri farkındaydım ya da farkında olmaya mecburdum. Onlar gibi hayatımı özgürce yaşayamaz, istediğim gibi hareket edemezdim. Belki de bu yüzden ne kadar kızarsam kızayım o gün Yeonwa'nın yaptıklarına hayran olmuş ve biraz da olsa sınırlarımı ihlal etmesine izin vermiştim. Aklına eseni yapıyor ve bundan da asla pişman olmuyordu. Ya da en azından dışarıdan bakan ben için bu böyle görünüyordu.

Benim aksime Yeonwa yaşamayı seviyor ve hayattan zevk almasını biliyordu.

Derin bir nefes aldım ve önümdeki direğe bakmayı sürdürdüm. Kalabalık bir caddede insanlar hayatın getirisine uyarak hızlıca yanımdan geçip giderken durmuş, düşündüğüm tek şey bu direğin sağından mı yoksa solundan mı geçmem gerektiğiydi. Dışarıdan bakan birisine göre bu anlamsız davranışım komik gelebilirdi hatta bazı zamanlarda bu davranışlarım bana bile öyle geliyordu ama ne kadar denersem deneyeyim her zaman aynı sonucu elde ediyor, bir anda zihnimi ufak da olsa bir şeye takılı halde buluyordum.

Kendi kendime sinirle güldüm. Hayatımdaki onca soruna rağmen durmuş bir de bunu çözmeye çalışıyordum. Basit olmadığını bildiğim halde "Sadece basit bir elektrik direği." diye fısıldadım "Yanından geçeceğim ve bitecek." ama hayır bunu yapmak kulağa dolan kelimeler kadar kolay değildi. Tekrar derin bir nefes aldım ve yanımdan geçen bir kaç kişinin ne yaptığıma dair tahminlerini kulak ardı ederek direğin solundan geçerek ilerlemeye başladım. Elektrik direğini arkamda bırakırken her şeyin son bulması ve beni rahatlatması gerekirdi ancak her zaman olduğu gibi mümkün olmamış ve ben aynı hislerle hatta biraz daha yoğunuyla boğuşmaya başlamıştım. Dudaklarım arasından dökülen ve sırf bu yüzden birkaç kişinin odağı olmama neden olan küfürlerin ardından tüm yolu geri dönerek aynı direğin önünde durmuş ve kısa bir es verdikten hemen sonra daha büyük bir karmaşaya neden olmasına izin vermeden, bu sefer elektrik direğinin sağ tarafından geçerek yoluma devam etmiştim.

Tutarsız adımlarım nihayet kampüsün girişinde son bulurken bugünü sorunsuz atlatabilmek adına dileklerde bulunarak ve biraz da rahatlayacağımı umarak küçük totemlere başvurdum. Mesela girişte, hemen sağ tarafta bulunan küçük beyaz kedinin ben yanından geçene kadar uykusuna devam edeceği ya da bağcıkları açılmış bir kızın ona takılıp düşmeden hemen önce yanındaki arkadaşına sıkıca tutunacağı gibi.

Adımlarım büyük bahçenin bir diğer ucundaki fakülteye ulaşmak için normalden biraz daha hızlı bir hal aldığı sırada yanı başımdan yükselen sesle duraksadım. "Merhaba..."  Sesin sahibini veya bana ne amaçla seslendiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Açıkçası buna dair herhangi bir merakım da yoktu.

"Sen Min Yoongi olmalısın?" Onu onaylamamı bekleyen sorusuyla kaşlarım hafif bir şekilde havalanırken olduğum yerde durdum ve huzursuz bir şekilde gözlerimi kırpıştırdım. Ona kim olduğumu söyleme ya da hakkımda herhangi bir bilgi vermek gibi bir niyetim yoktu ancak o bunu umursamamış olacak ki "Ben Kang DalMi." demiş ve gülümsemesi yüzünde biraz daha büyümüştü. Bu davranışı ona karşı olan tavrımı biran olsun değiştirmezken benimkine yakın olan bir başka binayı göstererek "Fen ve Edebiyat fakültesinden." demiş ve tahminen bana karşı olan son adımını da atmıştı.

"Peki..." diye mırıldandım. Bakışlarım kısa bir anlığına gösterdiği binada oyalanmış hemen sonrasında kızın üzerinde gezinmişti. Uzun, düz saçları neredeyse beline geliyordu ve yüzünde hafif bir makyaj vardı. Daha fazla onu incelemek istemeyerek bakışlarımı gözlerine çıkarttım ve tereddüt etmeden devam ettim. "Bunda beni ilgilendiren kısım tam olarak neresi?" Şaşkınlıkla aralanan dudakları birkaç kez –aslında tam olarak üç kez- açılıp kapanmış, saçlarındaki eli öylece havada kalmış ve bunun da etkisiyle işaret parmağına doladığı bir tutam yavaşça parmakları arasından kayıp gitmişti. Belli ki hakkımda hiçbir şey duymamıştı ve bu cevabım da onu oldukça şaşırtmıştı.

Derin bir iç çektim ve cevap vermesini daha fazla beklemeyerek tekrar harekete geçtim. Ne söyleyecektiyse ona tanıdığım birkaç dakikalık süre zarfında söylemeliydi. Mezun olmak üzereydim ve yeni birisi ile tanışmak belki de bu yıl içerisinde istediğim en son şeydi.

"Min Yoongi!" henüz aramıza bir veya iki metre mesafe koymuşken bağırması ile durdum ancak ona bakmak yerine bakışlarımı bahçede, acıma dolu gözleri önce arkamdaki kıza sonra da bana dönen insanlara baktım. Hepsinin ifadesinde aynı duygu hüküm sürüyordu. Bariz bir acıma.

"Seni tanımak istiyorum." Diye az önceki bağırmasından farklı olarak gür bir sesle konuştuğunda bundan rahatsızlık duymuştum. Yüzüm istemsiz bir şekilde kasılırken gözlerimi son bir kez daha bahçedeki insanların üzerinde gezdirdim. Bir kısmı hala aynı ifadeye sahipken bir kısmı alaycı bir ifade takınarak ve muhtemelen bu konu hakkında olan konuşmalarına başlamışlardı. Hatta bu fikrim yanımdan geçen birkaç kişinin konuşmasıyla kesinlik kazanmış, zihnimde 'Yazık' kelimesinin defalarca tekrar etmesine neden olmuştu.

Susturamadığım zihnim oyun oynamaya devam ederken arkamdaki kıza döndüm ve dağılmış ifademi biraz olsun sabit tutmaya çalışarak "Ama ben istemiyorum." Dedim. Zihnimi bulandıracak daha fazla kelimeye maruz kalmamak adına hızla arkamı döndüm ve neredeyse yarıladığım yolu biraz daha hızla aşarak bölüm binama ait büyük kapıdan içeriye girdim..

Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin bu tarz kelimelere ya da insanların bakışlarına alışamıyordum. Her zaman farklı olduğumu kabullenmiş ona göre davranmaya çalışmıştım ama insanlar bunu kabullenmemekte ısrarcılardı. Hatta daha da ötesi hastalıklı bir zihne sahip olduğuma inanıyor ve beni de buna inanmaya mecbur bırakıyorlardı.

Belki de hasta olduğum konusunda haklılardı. Kendimi diğer insanlardan farklı olduğuma inandırmaya çalışıyordum ama belki de gerçekten farklı değil sadece hastaydım.

Adımlarım kütüphanenin girişinde son bulurken derin bir nefes aldım ve zihnimdeki o kelimenin yavaşça silinerek yerini 'Eğer insanlara inanacaksan sadece güzel bakanlara inan.' cümlesine bırakışıyla gülümsedim. Yeonwa öylesine bir anda hayatıma girmiş ve yine öylesine bir anda yüzümdeki tebessüme neden olmuştu.

-
Öncelikle hepinize iyi kandiller dilerim.

Ve bölümü nasıl buldunuz bakalım?

YoonGi'nin çevresi giderek büyüyor mu yoksa bana mı öyle geliyor? 🤨 ve sizce nasıl birisi bu DalMi kişisi?
-

Lagom メ YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin