𝒍𝒐𝒗𝒆 𝒕𝒐𝒅𝒂𝒚

138 18 21
                                    

14| Şans

(Yoongi)

Dudaklarda beliren tatlı bir tebessümün büyülü olduğu söylenir. Çabucak büyüyebilir ve o gülüşü, eğer yeterince güçlüyse diğerlerine bulaştırabilirdi.

Belki de bu yüzden kendimi bu derece kasıyor ve normalde olduğumdan çok daha huysuz davranışlar sergiliyordum. Çünkü Kim Taehyung karşımda durmuş onu sevimli, aynı zamanda da oldukça yakışıklı gösteren gülümsemesi ile bana bakıyordu.

"Ben Kim Taehyung..." diyerek başladığı cümlesi muhtemelen ona vereceğim tepkiden emin olamayarak tereddütle havaya kaldırdığı ve ardından da indirdiği eli ile sekteye uğrarken sözlerini onaylamaktan kaçınmamış, başımı aşağı yukarı sallayarak onaylamıştım.

"Fransız Dil ve Edebiyatı bölümünden. Evet, biliyorum." Profesör Shin'in odasında bulunduğumuz süre boyunca bu tarz bilgilendirmeler yeterince yapılmıştı. Tekrar etmenin ne anlamı vardı ki? İkimizde birbirimizin adını, okuduğu bölümleri hatta neden farklı alanlarda eğitim görmemize rağmen aynı projede çalışmamız gerektiğini biliyorduk.

Kim Taehyung bu okulun en nazik ve anlayışlı öğrencisiyken ben en uyumsuz olanıydım.

"Ah... Evet, haklısın." Elleri bir türlü sabit durmazken en sonunda ensesini bulmuş, oradaki birkaç uzun tutamı sıkıca kavrayarak zarar vereceğini umursamadan çekiştirmişti. Muhtemelen bu, onun gergin olduğu zamanlar bir tik veya alışkanlık gibi farkında olmadan yaptığı davranışlardan birisiydi.

"İtiraz edebilirdin." Diye mırıldandığımda sesim üzgün veya mutsuz olduğum için değil de ilk defa tanımadığım birisini zorlamamak adına kısık çıkıyordu. Onu şahsen tanımıyor olsam da fakültelerimiz yakın sayılırdı ve ister istemez onun hakkında bazı şeyleri duyuyordum. Bugünden itibarense istemesem dahi daha fazlasını öğreneceğime de emindim.

"Biliyorum ama profesör Shin düşüncelerine değer verdiğim bir hoca. Onu geri çevirmek istemedim." Başımı usulca sallayıp anladığıma dair bir şeyler mırıldanırken bu işten kaçamayacağımı kabullenerek telefonumu çıkarttım ve uzun zamandır boş olan rehberi açarak 'Kim Taehyung - Proje' yazdıktan hemen sonra telefonumu ona doğru uzattım. Bu iş bittikten sonra numarasını silmem gerekecekti.

Derin bir nefesi ciğerlerime konuk ettim ve o ince, uzun parmaklarını telefon ekranımda gezdirirken projeden önce konuşmamız gereken asıl şeyin sınırlar olduğunu düşünerek "Eşyalarıma dokunulmasından veya kişisel alanıma girilmesinden hoşlanmam." dedim. Sesim bu durum karşısında toleranslı davranmayacağımı açıkça belirtir şekilde sertti. Buna karşılık Taehyung başını usulca sallamış ve telefonuma son birkaç numarayı daha ekledikten sonra geri uzatmıştı. "Başkalarının eşyalarına dokunmaktan, kişisel alanlarına girmekten hoşlanmam ve aynı saygıyı karşı taraftan da beklerim." Sesi benimkinin aksime yumuşacık ama aramızdaki duruma uygun şekilde resmiydi.

"Bu konuda anlaştığımıza göre..." dudaklarındaki gülümseme yerli yerinde dururken başını usulca eğmiş ve elindeki kendi telefonunu havaya, görebileceğim bir seviyeye kaldırıp "Sana mesaj atarım." dedikten hemen sonra yanımdan ayrılmıştı. Numaramı hangi ara aldığını bilmiyordum ancak muhtemelen profesör Shin'den ya da az önce kendi ellerimle verdiğim telefonumdan almıştı. Bu yüzden çok fazla üzerinde durma gereği duymadan adımlarımı onun tam aksi yönüne, kütüphaneye doğru çevirdim. Rehberimdeki onun numarasını silmeden önce benimkini sildiğinden emin olmalıydım.

Adımlarım ritmik bir şekilde doğu kanadına doğru ilerlerken onları saymak ve her çift sayıda sağ ayağımı öne attığımdan emin olmaya çalışmak oldukça yorumcuydu bu yüzden durdum ve biraz soluklandıktan hemen sonra zihnimi başka şeylerle doldurmaya çalıştım. Başlarda her ne kadar bunda başarısız olsam da aradan geçen birkaç dakikanın ardından tekrar hareketlenmiştim. Attığım her adımla birlikte zihnimde yeni yeni şeyler peyda olurken bakışlarım yanımdan geçip giden insanlar üzerinde dolaşıyordu. Her biri hayatıma öylesine, anlık olarak giren ve birkaç saniye içerisinde çıkacak olan insanlardı. Hiçbirisini bir daha görmeyecektim ancak bu düşünce beraberinde bir başkasını daha getirdi.

Peki ya sürekli karşımıza çıkan insanlar? Hayatımızın bir parçası olmasalar da bir noktadan sonra sürekli karşılaştıklarımız?

Kitaplarda ve her ne kadar çok fazla takip etmesem de dizi, filmlerde bir karakter ne zaman bir diğer ana karakter ile karşılaşsa hayatı bir anda yön değiştirir ve iki farklı hayat bir noktada sürekli kesişerek devam ederdi. Hayatım boyunca bu olayı saçma bulmuştum ve düşününce gerçekten de saçmaydı. Kitap ve film başladığında ya birden bire Dünya'nın sonu gelirdi ya da başrol sürekli aralarında belirli bir ilişki olması gereken diğer karakterle karşılaşır dururdu. Ancak gerçek dünyada işler biraz daha farklıydı.

Zihnimiz bize oyunlar oynamayı severdi. Hatta belki de en çok ufak tesadüflermiş gibi görünen oyunları severdi. Herhangi bir zaman diliminde öylesine karşılaştığımız kişiler dikkatimizi çekmezsen birkaç dakikalığına da olsa vakit geçirme fırsatı bulduklarımız durmadan karşımıza çıkardı. Aslında hayır, doğru tanım bu da değildi. Daha çok biz onları yeni fark ederdik, oysaki o insanlar başından beri biz fark etmeden yanımızdan geçer giderlerdi.

Düşüncelerim son bulmak yerine giderek daha da derin bir hal alırken kütüphaneye ait büyük, çift kanatlı kapının tekini ittim ve yerini bildiğim kitaba doğru ilerledim. Kader ya da diğer şeyler ilgimi çekmiyordu ancak olması gereken buymuş gibi bir tarafım saatlerdir o kitaba ulaşmam için zihnimi kemiriyor ve giderek daha da huzursuz olmama neden oluyordu.

Birkaç adım ilerimdeki kitaplığın üstten dördüncü rafında hala onu bıraktığım zamanki gibi yatay bir şekilde diğerlerinin üzerinde bulunan kitap bedenimdeki huzursuzluğu bir miktarda olsa alıp götürürken hiç düşünmeden öne doğru uzanmış ve yıpranmaya yüz tutmuş cildi kavramıştım. Konusunun ilgimi çekeceğini düşünmüyordum ancak bir kere aklıma takılmıştı ve onu okumazsam huzur bulamayacağıma emindim. Oysaki kendime doğru çektiğim kitabın beraberinde getireceklerini bilsem yine de aynısını yapar mıydım, işte bundan pek emin değildim.

"Ayy!" Sessiz kütüphanede yankılanan yüksek desibelli ya da sadece bulunduğumuz ortamdan dolayı böyle hissettiren bir çığlık ve ardından kafama düşen yaklaşık beş roman ve bir ansiklopedi.

"Özür dilerim, çok özür dilerim." Önünde durduğum rafın ardından yükselen tanıdık ses biraz daha mızmızlanmış, bileğinin acıdığını da söyleyerek saklandığı yerin ardından çıkarak tam karşımda dikilmişti.

"Bilerek yapmadım." Diye mırıldanan masum sesi bakışlarımın kolları arasında sıkıca tuttuğu kitaba kaydığında tüm etkisini kaybetmişti. Ona inanmak büyük bir hata olurdu. "Ama kitabı çektiğin için sen de suçlusun." Hala yüzüme bakmazken konuşmaya devam etti. Bense olduğum yerde donmuş ve daha birkaç gün önce bana karşı sarf ettiği cümleleri zihnimde tekrarlayıp duruyordum.

"Hem bu kitabı önce ben gördüm. Ne diye almaya çalışıyorsun ki!" Tesadüf demiştim ve milyarlarca kişi arasından tekrar karşılaşmamızın imkansız olduğunu da eklemiştim. Şimdi ise üçüncüsünden korkarak hareket ediyordum. "Senin olsun. İstemiyorum." Ve beni tanımamasını umarak oradan, Yeonwa'dan kaçtım.

Okuyanlar kendinizi biraz belli ederseniz mutlu olacağım. Kendi kendime yazmak tahmin edersiniz ki biraz üzücü.

Neyse geçelim şimdilik buraları Taehyung'umu sevdiniz mi? Kim ikizleri birbirinden oldukça farklılar ama ikisi de hoş karakterler bence. ✌🏻

Lagom メ YoongiWhere stories live. Discover now