𝒚𝒐𝒖 𝒂𝒓𝒆 𝒎𝒚 𝒉𝒂𝒑𝒑𝒚 𝒑𝒍𝒂𝒄𝒆

171 15 24
                                    

16| Kırık Bir Kalp

(Yeonwa)

Dünyadaki en acımasız varlığın çocuklar olduğu söylenir çünkü bir şeylerin farkına varamaz ve iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın ayrımını yapamazlar ama bana göre en acımasız varlıklar şüphesiz ki ebeveynlerdi. Acımasız diye adlandırdıkları o küçük çocuğa bunu öğreten ve büyüdüklerinde de kendilerinden çok daha acımasızlarını yetiştiren ebeveynler.

Bir çocuğu dünyaya getirmek kolaydı ancak onu yetiştirmek sanılandan çok daha zordu.

Yoongi ile olan karşılaşmamızın ardından ona attığım adımlara karşılık vermiş ve ufak da olsa bana doğru bir adım atmıştı. Soy ismini söylemesi belki de büyük bir adım sayılmazdı ancak ikimiz arasındaki ilişki göz önünde tutulduğunda oldukça büyük bir adımdı. Yoongi o kısacık yolculuğumuzda onu gözlemlediğim kadarıyla asla kendinden bir parçayı insanlara aktarmaz olabildiğince az insanı hayatına sokardı ama bu adım, ona daha emin adımlarla yürümemi sağlayan bir başlangıçtı. Onun gibi ben de farkındaydım ki bu ilk adımla bana büyük bir izin vermiş, ördüğü duvarlara yaklaşmamı sağlamıştı. Henüz çok uzun bir yolum vardı ve bu yolda oldukça fazla kırılacağımı biliyordum ancak denemek istiyordum.

"O çocuğun varlığı sizce de çok rahatsız edici değil mi?" Adımladığım koridorun sonuna gelmiş, neredeyse üniversiteye ait ortak yemekhaneye ulaşmışken arka planda kalan birkaç konuşma dikkatimi çekmiş ancak çok fazla umursamadan yoluma devam etmiştim. İnsanlar her zaman konuşurdu ve bunun iştahımı kaçırmasına engel olamazdım.

Olduğum yerde durmuş "Üstelik kendi ailesinin bile istemediği birisi..." diyerek acımasızca aralarındaki muhabbete devam ettikleri sırada uzun uğraşlar sonucunda çantamdan çıkarttığım telefonumun mesajlar kısmına girerek Jeongguk'a birkaç dakikaya yanında olacağıma dair kısa bir mesaj atmıştım.

"Ona nasıl katlanıyorlar anlamıyorum." Aldığım derin bir nefesin ardından daha fazla dayanamayarak düşüncesizle konuşmaya devam eden bir grup kıza dönmüştüm. "Yapacak daha iyi bir işiniz yok mu sizin?" Kimin hakkında konuştukları önemli değildidi. Kim olurlarsa olsunlar hiçbir güç onlara bir başkası hakkında bu şekilde konuşma hakkını vermezdi. Sesimle birlikte bana dönen bakışları birkaç dakika üzerimde oyalanmış ardından dudaklarında beliren alay dolu bir gülüşle uzaklaşmışlardı.

"Keyfimi kaçırmanıza izin vermeyeceğim." Başımı iki yana sallamış ve bir grup gereksizi unutmak adına derin bir nefes daha almıştım. Kısa aralıklarla nefes egzersizleri yapmak çabucak parlayan sinirime iyi geliyordu. Ya da en azından bu konuda yoğunlaşmış kişilerin söylediği böyleydi.

Hızlanmış adımlarım karşımda beliren yemekhane kapısı ile yavaşlarken olduğum yerde yaylandım ve içerideki kimseyi umursamadan "Jeonggukie..." diye bağırarak ortalarda bir yerde oturduğunu bildiğim bedene doğru ilerledim. Evden çıktığımızdan beri neredeyse dört saat olmuştu ve bu süreçte onu göremediğimi hesaba katarsak bir hayli özlemiştim. "Ben geldim tavşan prensim."  Ancak sesim Jeongguk'un yüzünde gördüğüm ifade ile sonlara doğru kısılmış ve kalabalığın gürültüsünde yok olmuştu.

Yüzündeki gülümsemenin ardında bariz bir hüzün vardı ve o parlak koca gözleri bu sefer yaşlardan dolayı parıldıyordu.

"Yeonnie, bugün güzel yemekler yok. Dışarıda yiyelim mi?" Hayır, bugünün menüsüne zaten dün akşamdan bakmıştık, onun en sevdiği yemekler vardı ama yüzündeki ifade ve gülümseme çabası aslında sorunun yemekler olmadığını yeterince belli ediyordu.

Lagom メ YoongiWhere stories live. Discover now