𝒕𝒓𝒖𝒔𝒕 𝒊𝒏 𝒕𝒊𝒎𝒊𝒏𝒈

165 17 13
                                    

13.Bölüm|Tesadüf

(Yoongi)

'İki insanın birbiriyle karşılaşması kadere, tanıştıktan sonra yan yana kalmaları ise onların gayretine bağlıdır.'

Okumaya son verdiğim satırlarla birlikte kaşlarım biraz daha çatılırken zihnime dolan, korkmama neden olsa da artık aşina olduğum ses ve yine ona ait olan cümlelerle iyice sinirlenmiştim. Tesadüfe, şansa veya kadere inanmazdım. Bazı şeylerin sadece olması gerekirdi ve olurdu.

"O gün sadece karşılaşmamız gerekiyordu ve karşılaştık." Diye mırıldandım. Sesim oldukça kısık çıkmasına rağmen kütüphanede bulunan sıra sıra raflar arasından süzülerek öylece hiçliğe karışmıştı. Derin bir nefes aldım ve '"Eğer tekrar karşılaşırsak...' diye zihnimde tekrar eden sesine sinirlenerek elimdeki kitabı ani ama sert olmaktan uzak bir şekilde kapattım ve düzgün olmasına da dikkat ederek raftaki yerine bıraktım. Ne kadar sinirli olursam olayım kitaplara değer verirdim ve saçma bir nedenden dolayı zarar görmelerine katlanamazdım.

"Min Yoongi?" adımın tanımadığım bir başka beden tarafından seslenilmesiyle derin bir nefes aldım. Bugün herkesin neyi vardı da anlaşmış gibi durmadan adımı sesleniyorlardı? Son bir yılım kalmıştı ve sorunsuzca atlatsam olmuyor muydu?

"Evet?" onun gibi soruyla karşılık verdiğimde yüzündeki tedirgin ifade birkaç saniyeliğine dağılsa bile sanki hep oraya aitmiş gibi yeniden eski yerine yerleşmiş ve bakışlarını kaçırmıştı. Artık bu duruma alıştığım için çok da yadırgamayarak söyleyeceklerini beklemeye başladım.

"Profesör Shin seni çağırıyor." Demesine karşılık yanından geçip gitmeden önce başımla onaylamış ve kısa bir teşekkür mırıldanmıştım. Sonuçta beni bulmak zorunda değildi.

Kütüphaneden çıktıktan kısa bir süre sonra yine aynı blokta bulunan Profesör Shin'in odasının önüne geldiğimde kısaca durmuş ve üzerimi yoklamıştım. Beyaz kazağım sabah olduğu gibi düzenliydi ve pantolonumda da herhangi bir leke yoktu. Yeterince düzenli görünüyordum. Artık içeriye girebilirdim.

Sağ elimi havaya kaldırmış, orta ve başparmağımın eklem kısımlarıyla kapıyı ritmik bir şekilde çalmamın ardından beklemeye başladım. Beni çağırmış olması öylece odasına girebileceğim anlamına gelmiyordu. Yaklaşık yirmi saniyenin ardından gelen bir komutuyla yüzümü buruşturmuş ve kapının ardında birkaç saniye -ki bu yaklaşık olarak on saniye kadar oluyordu.- daha bekledikten sonra içeriye girdim.

"Yoongi" diye mırıldanan adam ardından sanki burada olmam onun için beklenmedik bir gelişmeymiş gibi çoşkulu bir şekilde "Otursana." diyerek hemen masasının önündeki tekli koltuklardan birisini işaret edince bana en yakın alanına doğru ilerledim ancak oturmaya fırsat dahi bulamadan zihnime doluşan huzursuz edici senaryolar ile "Ayakta kalsam daha iyi." diye mırıldandım. Deri koltuklara oturmaktan ve sonrasında verdikleri, verecekleri hissiyattan hoşlanmazdım. Her hareket edişimde ortama yaydıkları ses rahatsız ediciydi ve profesör Shin'in odasında bulunanlar da tam olarak bunlardandı.

"Yoongi" tekrar adımı seslenen Profesör Shin ile birlikte bakışlarımı hala zihnimde bir karmaşa yaratmaya devam eden tekli koltukların deri yüzeyinden çektim ve kırışıklıklar oluşmaya başlamış yüze çevirdim. Onunla tanıştığımdan bu yana oldukça yaşlanmış görünüyordu.

"Nasılsın?" Başımı belli belirsiz sallamış ve kısaca iyiyim diye mırıldandıysan sonra odada gezinin bakışlarım profesörün yüz hatlarında son bulmuştu. Bu odaya ne zaman gelsem bir şeylerin yeri mutlaka değişmiş oluyordu ve bu rahatsız ediciydi.

Bakışlarım tekrar odada gezinirken orta boyutlarda bir at figürünün üzerinde durdu. Bu figür hatırladığım kadarıyla en sevdiklerindendi ve hep gözü önünde olsun diye çabalardı ama şimdi geri plana atılmış ve sanki unutulmayı bekliyordu. "Odanızı yine değiştirmişsiniz." diye bir anda konuştuğumda irkilse de bakışları benimkileri takip ederek o at figürünü buldu ve bir gülümsemenin dudaklarında peyda olmasını sağladı.

"Öyle oldu." Dediğinde karşılık verme veya bunu devam ettirme gereği duymayarak "Beni neden çağırdınız?" diye sordum. Az önceki konuyu daha fazla uzatmak ve bu odada öylece dikilmeye devam etmek istememiştim. O da bunu anlamış olacak ki daha fazla uzatma gereği görmeden hızla konuya girdi.

"Buradaki ilk yılında aramızda geçen konuşmayı hatırlıyorsun, değil mi?" Profesör Shin buradaki saygı duyduğum sayılı insanlardandı ve haliyle biz oldukça fazla –aslında normal bir insana göre az ancak benim açımdan oldukça fazla- konu hakkında konuşuyorduk. Bu yüzden hangisinden bahsettiğini anlamam pek mümkün olmasa da buradaki ilk yılımda aramızda geçen oldukça mühim bir konu vardı. Aramızdaki sessizliği daha fazla uzatmadan net bir dille "Evet Profesör." diyerek hatırladığımı belli ettim. Bu konu üniversiteye başladığım ve aldığım ikinci dersin sonunda onun durumumu öğrendiğinden beri aramızdaki yazılı olmayan bir anlaşma gibiydi.

"Biliyorum bu son yılın ancak ben üstlerimi daha fazla erteleyemiyorum. Mezun olabilmek için en azından bir defa olsun buna katılmak zorundasın." Diyerek son bulduğunu düşündüğüm sözleri karıştırdığı çekmecesi ve içerisinden çıkarttığı bir dosyanın ardından "Bu yüzden sana en uygun kişiyi..." diyerek devam ettiğinde ona dehşete kapılmış bir ifade ile bakıyor olacağım ki "Endişelenme" diye mırıldanmıştı. Ancak endişelenme demesi bunu engellemiyordu. Yıllarca tüm grup çalışmalarından kaçmış ve teslim projelerimi tek başıma olmama rağmen özenle hazırlamışken şimdi kalkmış bana birisiyle grup çalışması yapmaya mecbur olduğumu söylüyordu. Üstelik önündeki dosyaya bakılacak olursa bu tamamen farklı bölümden olan bir öğrenciyleydi.

Alanlarımızın bile aynı olmadığı bir öğrenci.

"Bunu yapamam." Dedim. Sesim karşımdakinin konumunu unuttuğumu belli eder şekilde sertti ancak yapamazdım. Kimseyle ortak bir çalışma yürütemez, bana karşı olan acıma, hatta belki de daha fazlasını barındıran bakışlarını kaldıramazdım.

"Sana yapabilir misin diye sormadım. Bu okuldan mezun olmak istiyorsan bunu yapmak zorundasın. Üstelik..." derin bir nefes almış ve daha sakin bir sesle "Ona senin durumundan bahsettim. Zorlanmaman için elinden geleni yapacaktır." diyerek devam etmişti.

Dudaklarımı aralamış ona bu durumdan hiç memnun olmadığımı söyleyecektim ki kibar bir şekilde çalınan kapı ardından da girmesi için aldığı komutla odaya giren beden bunu engelledi.

"Merhaba Profesör Shin." Profesör onu sevdiğini belirtir bir şekilde içten bir gülüş sunmuş ve odaya girdiğimde yaptığı gibi çalışma masasının önündeki tekli koltuklardan birisini gösterdikten hemen sonra "Otursana." demişti. "Biz de seni bekliyorduk." Sonra bakışları beni bulmuş ve "Min Yoongi." dedikten hemen sonra – ki bunu karşımdaki adama beni tanıtmak amacı ile yaptığına emindim.- "Yeni grup arkadaşınla tanış." Eli hala benim gibi ayakta duran bedeni işaret etmiş ve "Fransız Dil ve Edebiyatı bölümünden Kim Taehyung." diyerek kelimelerine son vermişti.


Taehyung'um da geldi sonunda çok mutluyum. 🤧 Jeongguk’um da gelirse daha da mutlu olacağım.

Yeonwa yine ortalarda yok ama yakındır bomba gibi düşer bir yerlerden ✌🏻 ya da ne bileyim Yoongi'nin kafasına bir şeyler düşürür falan...

Lagom メ YoongiWhere stories live. Discover now