𝒍𝒆𝒕'𝒔 𝒈𝒐, 𝒓𝒖𝒏 𝒘𝒊𝒍𝒅 𝒘𝒊𝒕𝒉 𝒎𝒆

257 21 34
                                    

3

¡Ay! Esta imagen no sigue nuestras pautas de contenido. Para continuar la publicación, intente quitarla o subir otra.

3.Bölüm|9:00

Sayfanın sonundaki kelimelerle birlikte bakışlarım sürgülü kapıyı buldu. Basit, sıradan bir kapıydı. Durmadan takılması dışında ne bir sorunu ne de dikkat çekmesini sağlayacak bir özelliği vardı.

Derin bir nefes aldım. Bu kompartımana ilk girmeyi denediğimde sıkışmış ama ufak bir zorlamayla hemen açılmıştı. Sonra 'Basit değil.' diye düşünmeden edemedim. En azından bir başkası için bu kadar basit değildi.

Ruhuma çöken ağırlıkla birlikte bakışlarımın yeni hedefi defterin kalın kapağı oldu. Bu sefer o küçük üçgen gözüme daha farklı görünmüştü. 'Muhtemelen eşit' dediğim kenarların tamamen aynı olduklarını ilk o an fark ettim. Sonra yine o yıldıza kaydı bakışlarım. Hala çok çirkindi. Üstelik anlayamadığım başka bir nokta daha vardı. Bu günlüğün sahibi böyle bir hastalığa sahipken nasıl olurda böylesine çirkin bir yıldızı çizerdi.

Yıldızın beş ucu da farklı boyutlardaydı ve farklı noktalara uzanıyordu. Ciğerlerime derin bir nefes çektim ve parmaklarımı şekli oluşturan çizgiler üzerinde ilerlettim. Düz bile değillerdi.

Anlam veremediğim düşüncelerimle birlikte ellerimi çirkin yıldızın üzerinden çektim ve tekrar sayfaları çevirmek üzere yana yerleştirdim. Boyutları birbirinin aynı olan harfler yine 'Trendeki Garip Kız' başlığı altında devam ediyordu ama bu sefer farklı olarak bir de saat eklenmişti.

'9:00' bu tren hareketlendikten otuz dakika sonrasıydı. Muhtemelen o kızın yanından ayrılışının da hemen sonrası.

(Yoongi)

Adımlarım yavaş ama ritmik bir şekilde koridoru aşarken gülümsemeden edemedim. Sağ, sol ve yeniden sağ... Bu kesinlikle mutlu olmama yetiyordu.

Son sağ adımımı da atınca durdum ve önce başımı daha sonra da tüm bedenimi sol tarafa, kalacağım kompartımana çevirdim. İçeri girmeliydim. Ancak elim kapı kulpuna uzanacağı sırada donup kaldım. Ya tekrar tutukluk yaparsa? Hayır, hayır bu sefer yapmamalıydı. İçimi kemiren o his tekrar baş gösterirken kendimi rahatlatmak istedim. Sadece sakin olmalı ve o kapıyı açıp içeriye girmeliydim. Bir şey olmayacaktı.

Kolumdaki saate baktım. '8.57' dudaklarımın yukarıya doğru kıvrılmasına engel olamadım. "Üç dakika." dedim, sessiz olmaya özen göstererek. "Eğer üç dakika dayanırsam bu kapı sorunsuz bir şekilde açılacak." Ve öylece beklemeye başladım. Beynim bir kere bunun olacağına inanmıştı ve ben üç dakika dolmadan o kapıdan geçemezdim. Eğer geçersem tüm yolculuğum boyunca başıma bir şey gelecek korkusuyla o hisse esir olurdum.

'8.59' son bir dakika. Gülümsedim. Bu yüzüme yayılan gerçek bir gülümsemeydi. '9.00' hızla kapıyı açtım ve içeri girdim. Başarmıştım. Tek bir tutukluk yaşamadan içeriye girmeyi başarmıştım.

"Daha iyi misin?" Bakışlarım buradan ayrılmadan önce benim oturduğum yerde olan kıza kaydı. Neden oraya oturmuştu ki? Orası benim yerimdi.

"Evet." dedim. Daha fazla uzatmaya gerek yoktu. Bana bir şey sormuştu ve ben de -belki biraz da kaba bir şekilde- cevaplamıştım. "Buna sevindim." Bu sefer ona karşılık vermeden karşısındaki boş yere geçtim. Kaba olmayı umursamamıştım. Yeni yerime oturduğumda bir şeyler tekrar rahatsız edici olmaya başlamıştı.

Burada oturmayı sevmemiştim.

"Ben Yeonwa." Elini uzatmış ona karşılık vermemi bekliyordu. Bakışlarım ikimiz arasında uzanan eline kaydığında bir süre öylece bekledim. Aklımdan geçen bir sürü şey vardı. Mesela bunlardan en basiti elleri kirli olabilirdi. Zihnime üşüşen bu düşüncelerimi ona söyleyecek kadar kaba değildim. Yani sanırım değildim.

Rahatlamamı sağlayabilirmiş gibi durmadan soluduğumuz kirli havayı tekrar derin bir şekilde soludum. İçimi kaplayan o huzursuzluk biraz daha artarken ellerimi açtım ve sakin kalmaya çalışarak pantolonuma, tam olarak avuçlarım baldırlarımın üzerine gelecek şekilde sildim. "Yoongi" diye mırıldandım. Elini tutmak istemiyordum.

"Pekâlâ." dedi. Elini yavaşça kendisine doğru çekmiş ve dizlerine yaslamıştı. Belli ki diğerlerinin aksine elini sıkmamı beklemişti. Üzerinde durmadım. Nasıl olsa onu yeniden görmeyecektim. 'Öyleyse düşünmeye de gerek yok.' diye geçirdim içimden.

"Manzara harika, değil mi?" Başımla onayladım. Konuşmamakta kararlıydım. "Çok arkadaş canlısısın." dedi. Sesi söylediklerinin aksine sitem doluydu.

"Arkadaş olduğumuzu düşünmüyorum." Ben her ne kadar kaçıyorsam o da bir o kadar konuşmak için çabalıyordu. "Ve de açık sözlü." diyerek tahminen az önceki cümlesine devam etmişti. Omuz silktim. Açık sözlü olmam kendimi koruma şeklimdi. Eğer kırılgan olmadığımı bilirlerse tüm bu davranışlarımla uğraşıp beni sıkıntıya sokmazlardı.

Sarf ettiği tüm çabasına rağmen sessizce dışarıyı izlemeye devam ettim.

298... 299... 300... Beş dakika.

Tam beş dakika boyunca sessiz kalmış, bense içimde giderek büyüyen o huzursuzlukla yerimde kıpırdanıp durmuştum. Burada oturmayı gerçekten istemiyordum. Ben... Ben o gelmeden önce huzurla oturduğum yeri istiyordum.

Orası benimdi.
Neden bana sormadan yerime geçmişti ki?

"Yoongi" adımı duymamla birlikte hareketlerime son vermiş ve tüm dikkatimi karşımdaki kıza odaklamıştım. Siyah saçları hafif dalgalar eşliğinde omuzlarına dökülüyordu. 'Güzel' diye düşünmeden edemedim. Aramızdaki mesafeye rağmen yumuşak ve parlak görünen saçları güzeldi.

"Seni rahatsız mı ediyorum?" Sorusunu es geçtim ve bakışlarımı bedeninde dolaştırmaya devam ettim.

Siyah...

Tamamen siyaha bürünmüştü. Siyah bir kargo pantolon, siyah postallar ve yine siyah, kısa bir tişört. Kaşlarımı çattım. Kısa tişörtü belini açıkta bırakıyordu. "Üşümüyor musun?" Dudakları hafif aralık kalırken şaşkın bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. "Ne?" İşaret parmağımı öne doğru uzattım ve açıktaki belini işaret ettim. "Üşümüyor musun?" Son kelimemle birlikte yüzüm buruştu. Sözleri yinelemekten nefret ederdim.

"Ha... Hayır." dedi. Neden kekelemişti ki? "Burası sıcak." Başımı yukarı ve aşağı doğru sallayarak önüme döndüm ama bu da kısa sürmüş ve bakışlarımın hedefi yeniden karşımdaki bu kız olmuştu. "Sıcak değil." dedim kendimden emin bir ifadeyle. Kesinlikle sıcak değildi.

"Garipsin."

"Biliyorum." dedim bakışlarım gözlerinden bir an ayrılmazken. "Bunu sürekli söylerler." İfadesi farklıydı. Gözleri tam olarak gözlerimin içine bakıyor ve bir şeyler arıyordu. Her zaman insanların bana bakarken takındıkları o acıma yoktu. Bu daha farklıydı. Kesinlikle parlak gözlerin içerisinde daha farklı bir şeyler vardı.

"Ama biliyor musun?" dedi dudaklarına yayılan ufak bir tebessümle. Kaşlarımı çattım. Sorduğu soru çok saçmaydı. Eğer bana bir şey soruyorsa onu önceden bilmemi nasıl bekleyebilirdi ki...

Ona cevap vermeyeceğimi anladığı o kısa sürede "Farklı olan iyidir." dedi. Kaşlarımı çattım.

"Farklı değilim." Bunu kabulleneli çok olmuştu bu yüzden söylemekten çekinmedim. "Sadece hastayım." Ve belki de tüm yolculuk boyunca beni rahatsız hissettirmesi ihtimaline rağmen ona güvenmeyi seçmiştim, ya da sadece buna mecbur kalmıştım.

Kurgu nasıl gidiyor yıldızlarım?
⭐ Yoongi sizce hasta mı yoksa sadece farklı mı?
Veee
⭐Yeonwa'yı nasıl buldunuz?

Lagom メ YoongiDonde viven las historias. Descúbrelo ahora