46: Kül

442 25 3
                                    

Late Night Thoughts, Belfa
Beni Unutma, Saudade

❛  

Bir gül yaprağı, diğer yapraklardan önce solmaya başladı. Onun solması diğer yaprakları tetiklemeye başladı, o gülün kurtarılma ihtimali vardı. Birisi görse ve onu kurtarmak için sadece bir kaç damla su dökse o gül kurtulurdu. O gülü onlarca insan gördü ancak hiçbirisi onu kurtarmaya çalışmadı aksine kurumasını beklediler. Hatta, onu dalından kopartıp daha hızlı kuruması için kitaplarının arasına yerleştirdiler. 

Ben o gül değildim. O gülü fark etmişlerdi ama beni kimse fark etmemişti. Gözleri bir kez bile bana değmemiş, öylece yanımdan geçip gitmişlerdi. Kurumam için beni dalımdan kopartıp kitaplarının arasına koymamışlardı ve ben öylece, dalımda kurumaya mahkum edilmiştim. 

Nefesimin ciğerlerime az geldiğini hissettiğimde bir kaç adım geri gittim ama bunu bilinçli yapmamıştım. Nefes almak için çabaladım, elim göğüs kafesime uzandığında ciğerlerimin yandığını hissettim. Emir hızla bana yaklaştı ve beni yakalayıp koltuğa bıraktı "ilacın nerede?" soru sorarken bir yandan da astım ilacımı arıyordu. Hatırlamıyordum. Onu en son nerede bıraktığımı hatırlamıyordum. 

Emir, her şeyi devirerek ilacımı ararken öksürük krizlerim de başlamıştı, bu nefes almamı daha da zorlaştırdı. Başımın sıkıştığını hissettim, sanki yer çekimi azalmış gibiydi. Emir mutfak çekmecelerinde bulduğu ilacımla yanıma geldiğinde gözlerim kararmaya başladı ama bayılmadım. İlacı dudaklarıma yasladığında içime çektim, ciğerlerim parçalanıyordu sanki. Tırnaklarımı eline geçirdiğimin farkındaydım ancak canım yanıyordu. 

Gözlerimi kapatıp açtım ve her şey geçti.

Nefeslerim yavaş yavaş düzene girerken son olan olaylar zihnimde dolanmaya başladı, tırnaklarımı Emir'in elinden çektim ve gözlerine baktım. Mavi gözleri gözlerimin içine endişe ile bakıyordu, en son bir şeyler hatırlamıştım. "Ne hatırladım?" sesim bir yıkımı andırıyordu "hatırlamıyorum" Emir'in aynı anda hem rahatladığını hemde gerildiğini gördüm. Hatırlamamı istiyordu, iyi olmamı istiyordu. Hatırlayınca üzülecektim bunu biliyordu ama hatırlamam gerektiğinin o da farkındaydı.  Yine de biraz önce yaşananlardan sonra hatırlamamı çok istediğini de sanmıyordum. 

Elini kaldırıp saçlarımı okşadı "biraz uzan" dedi zorla gülümseyerek "ben yemek hazırlıyordum, olunca yeriz olur mu?" Yüzüne yorgun bir şekilde baktım, dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım ve koltuğa uzandım. Emir, koltuğun kenarında duran battaniyeyi üzerime örtüp saçlarımı öptüğünde ona gülümsemeye çalıştım ama başarılı olamadım. Emir yanımdan ayrılıp önce şömineye odun attı ve hemen ardından mutfağa ilerledi. 

Onun yemeği hazırlamasını beklerken gözlerimi şöminenin ateşinden çekmedim. Kokudan anladığım kadarıyla tavuklu makarna yapacaktı. Bir kaç dakika sonra telefonundan yayılan müzik odanın içini sardı. Gözlerimi kıstım ve şarkıyı dinledim, unutmuştum. Ama neden unuttuğumu bile bilmiyordum, onu unutmak nasıl mümkün olurdu?

Ben onu ölsem unutamam sanırdım, onu unutmanın mümkün olmadığını düşünürdüm. Ancak hatırlarımın çoğunda silikti. Yüzünü hatırlıyordum, sarmaşıklarla dolu olan ela gözlerini, güzel gülüşünü. Soğuk ellerimi ısıtmaya çalışan sıcak ellerini, dudaklarının baskısını ve kokusunu. Ama yaşadıklarımızın çoğu puslu bir kaç anıdan ibaretti. Her şey eksikti. 

Yılbaşı gecesi, yeni yıla dakikalar kala dudaklarına bastırdığım dudaklarım çok netti. Onu öpmüş ve ölüme gitmiştim. Bunu neden yapmıştım? Ona veda etmiştim ama neden veda ettiğimi bile hatırlamıyordum. 

SarmaşıkWhere stories live. Discover now