59: ŞARKILAR BİZİ SORUYOR

303 12 1
                                    

Geçmiş Ama Bitmemiş, Mavi Huydur Bende
İstanbul'un En Güzel Günleri, Mert Tünay

Kalpten sızan ilk damla kan, devamının habercisidir. 

Söylenen ilk yalan, sadece yakalanan ilk yalandır. 

Bahsedilen gerçekler, sadece bizim gerçeklerimizdir. 

Bunların hiçbiri ilk kez Deniz ile yaşadığım şeyler değillerdi ancak onunla yaşadığımda sanki ilk kez yaşıyormuş gibi yanmıştı canım. Benim kalbimden sızan ilk kan, bana inanılmadığında akmış ve hayatım boyunca kan kaybetmeme neden olmuştu. Bütün hayatımın bir yalan olduğunu ve gerçeğin baş ucumda durduğunu henüz on dokuz yaşıma girmeden öğrenmiştim. 

Bütün bunlara rağmen, Deniz yüzünden kalbimden sızan o kan beni saniyesinde öldürebilmişti. Onun dudaklarından duyduğum yalanlar hayatımın yalan olmasından daha çok yakmıştı canımı ve onun benden gizlediği gerçekleri kendi gerçeklerim kadar önemsiyordum. 

Onu gördüğüm ilk geceyi, uzun bir süre sonra ona rastladığım o zamanı, kollarına yığıldığım anı sanki dün yaşanmış gibi hatırlıyordum. Onun kolları arasında uzanıyor ve onunla yaşadığım hayatı izlediğim bir film gibi hafızamda yeniliyordum. Her biri özeldi, her birinin bir diğerinden daha büyük anlamları vardı. 

Değişmiştik, şekillenmiştik. 

İlk zamanlar aramızda yaşanan sürtüşmeleri hatırlıyorum mesela, herkese karşı tepkisizken ona nasıl tepki gösterdiğimi. Onu kıskandırmak için Emir ile ilgili yaptığım imaları eğer bir başkasının yaptığını görsem ne kadar saçma olacağındı düşüneceğime emindim. Ama aşk böyle bir şeydi, insana asla dediği şeyleri yaptırırdı. 

Başımı göğsünden kaldırıp ona baktım, tavana diktiği gözlerini bana çevirdi. İkimizde gülümsemiyorduk. Saatler önce yüzümüzden silinmeyen o gülümseme yerini büyük bir dinginliğe bırakmıştı. Onun ne düşündüğünü hep merak ederdim. Susarak bir yere daldığında veya bana baktığında aklından geçen düşünceleri okumayı çok isterdim. Çenemi göğsüne yasladım ve ona alttan alttan bakmaya başladım. 

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum içimde tutmamaya karar vererek "sustuğun zamanlarda." Kaşları çatıldı ve yüzüme gelen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı "beni nasıl böyle ele geçirdiğini düşünüyorum." Kaşlarımı çattım ama o konuşmama izin vermedi "bu evi sadece bana ait olarak almıştım, hiç kimseye varlığından bahsetmedim." 

"Bir tek ben mi biliyorum?"

"Bir tek sen biliyorsun çiçeğim."

"Peki diğer zamanlarda?" dedim kalbimi tekmeleyen o sıcak hissi bastırarak "sustuğun diğer zamanlarda?" Elinin tersiyle yanağımı okşarken bir kedi gibi mayışmamak için zor durmuştum "her seferinde aynı şey" gözlerimi kıstım "her seferinde beni nasıl ele geçirdiğini düşünüyorum." Yutkundum ve gözlerimi gözlerinden ayırıp başımı tekrar göğsüne yasladım. 

Beni bir dağ evine getirmişti, beni ısıtacağını söylemiş ve bunu yapmıştı. Şimdi çırılçıplak bir halde - hem ruhen hem de fiziksel olarak- bir şöminenin önünde yerde uzanıyorduk. Ben, sadece onu düşünmüyordum. Evet, her saniyemde aklımdaydı ama bazı zamanlarda geçmişimi ve elimden alınan hayatı düşünüyordum. Eğer, o hastanede karışmasaydım nasıl bir hayatım olacağını. 

Mesela, Ali ile tanışabilir miydim? Doğa ile? Kızlar ile? 

Aslında beni bugünüme getiren, Deniz ile karşılaşmamı sağlayan şey bile o hastanede karışmamdı. Yaşadığım hayat beni bugünüme getirmişti ve eğer tüm bunları yaşamasaydım o hayatın içinde zar zor bulduğum güzellikleri bulabilir miydim diye düşünmeden edemiyordum. Hayatımdaki insanları, bir taşın çatladığında büyüyen papatyaya benzetiyordum. Öyle bir hayatın içinde böylesine mükemmel insanlar bulmak, bana cehennemde bir yudum su bulmuşum gibi hissettiriyordu. 

SarmaşıkWhere stories live. Discover now