63: Aşk'ım

338 11 1
                                    

Sallayalım Dünyayı, Yonca Evcimik
Slow Down, Chase Atlantic

🌻

Little Me, Little Mix

Bir varmış bir yokmuş, diye fısıldadı kafamın içinden bir ses, yoksulluk içinde yaşayan küçük bir kız çocuğu varmış...

Üzerimde doğum günümde giydiğim elbisem ile, çizgi filmlerde yer alan bir kasabanın içinde ilerliyordum. Küçükken izlediğim barbie filmlerinde yer alan kasabalara benziyordu, at arabalarıyla yanımdan geçen kraliyet aileleri vardı. Elbisemin eteklerini kaldırdım ve onların at arabaları ile ilerlediği yokuşu yürüyerek çıkmaya başladım, kimsenin bana bir yadım talebi olmadı. 

Aksine, sanki beni görmüyorlardı. At arabalarını çeken atların dahi beni fark ettiğini sanmıyordum, birisi beni neredeyse ezecekti hatta. O yüzden biraz daha kenara kaydım ve biraz daha. O an fark ettim ki, yolumu ve bakışımı biraz değiştirdiğimde aslında o yokuşu çıkmanın kolay bir yolunu görmüştüm. Bu sefer yoluma o yönden ilerledim, tepedeki güneşte artık eskisi kadar yakmıyordu.

Yokuşu neredeyse tamamlamışken ağacın altında oturan bir kız çocuğu gördüm, eski kıyafetleri vardı üzerinde. Yokuşu tamamlamak zorundaydım, nedenini bilmiyordum ama böyle olması gerekiyordu. Ama bir şekilde kendimi o kızın yanında, başında dikilirken buldum, elimde ise eski metal bir şişe buldum bir anda. 

"Merhaba" dedim kıza elimdeki şişeyi uzatırken "susamış görünüyorsun" kız başını kaldırıp bana baktığında yüzümdeki gülümseme yavaşça silindi. Kirli yüzüne rağmen bana sıcak bir şekilde gülümsedi "teşekkür ederim ama senin yolun uzun, senin ona daha çok ihtiyacın olacak" dedi kendinden emin bir şekilde. 

"Sorun değil" dedim küçüklüğüme "babam yokuşun hemen diğer tarafında beni bekliyor" önünde diz çöktüm ve suyu ona uzattım. Şişeyi elimden alıp kapağını açtı ve bir kaç yudum içip bana geri uzattı. "Sende benimle gelmek ister misin?" diye sordum yavaşa "o tarafta güzel yemekler ve bol bol su var."

"Ben o tarafa geçemem. Neler olduğunu tam bilmiyormuşsun gibi, sanırım yabancısın buralara. Yokuşun diğer tarafına sadece varlıklı insanlar geçebilir, yoksulların o tarafa geçmesi yasak."

"Neden?"

"Çünkü sevilmezler."

"Anlamadım?"

"Sanırım buraya gerçekten de yabancısın" dedi ve gülümsedi "bu ülkede sevilen insanlar varlıklı insanlardır, seni seven birisi olduğu için o tarafa geçebiliyorsun." Zorlukla bir kaç kez yutkundu, şişeyi ona uzattığımda bu sefer hiç düşünmeden aldı, bir kaç yudum içti ama bu sefer bana geri vermedi. "Sevilmeyen insanlar, kuru ekmeğe ve nadiren suya makhumdurlar. Ama eğer bir insanı gerçekten seven bir insan varsa, o zaman o bütün her şeye sahip olabilir. Ne acı, değil mi? Eğer gerçekten seviliyorsan..."

"O sevgiden başka bir şeye ihtiyacın yoktur" diye tamamladım cümlesini, yavaşça başını salladı. "Artık gitmen gerek, uzun zamandır o tarafa geçmeyi bekliyordun" yavaşça ayağa kalktım ve ona son kez bakarak arkamı döndüm. Bir kaç adım atmıştım ki sesi ile adımlarım durdu "eğer beni sevmeyi deneseydin, o tarafa bende geçebilirdim" dedi kırgın bir sesle "beni neden hiç sevmedin?"

Arkamı döndüm ama çocukluğum artık orada değildi. 

Gözlerim bir anda açıldığında odamdaydım, yatağımın üzerinde uzanıyordum ve üzerimde bir battaniye vardı. Battaniyeyi üzerimden atıp yataktan kalkarken çok hızlıydım, başımın dönmesini bile umursamadım. En son babam ile koltuktaydım, onu bulmamızın bir rüya olmadığına emindim. Hızlı adımlarla merdivenleri inerken aşağıdan gelen sesleri duydum ama adımlarımı yavaşlatamadım "baba" diye bağırdım merdivenin son basamağındayken. Babamı mutfakta buldum, sandalyede oturuyordu. 

SarmaşıkWhere stories live. Discover now