3

29.8K 1.4K 169
                                    

Sıraç Ali Akyazılar'dan

Başımı ellerimin arasına almış öylece halının desenlerini izlerken aklım çok başka yerdeydi.

Aklım, canımdaydı. Aklım, kalbim, ruhum her şeyim oydu.

Yuvamıza gelmeden önce daha dokuz yaşında bir çocuktum. Oysaki geldiğinde artık çocuk değil, kocaman bir adam olduğumu hissetmiştim.

Abi olmuştum ben. Artık kocaman bir adam olup küçük meleğimi korumalıydım. Kendime söz vermiştim, onu her şeye rağmen koruyacaktım.

Lâkin daha ilk günden koruyamamıştım. Yıkılmıştık, yıkılmıştım. Öyle büyük bir acıydı ki bunun üstünün hiçbir zaman olmayacağını o zaman bile kavramıştım. Uzunca bir süre rüyalarımdan silinmedi; kısa bir an gördüğüm bebek yüzü. Sonra büyüdüm, büyüdükçe silindi bebeğimin yüzü rüyalarımdan. Onun yüzü silindikçe kendime olan öfkem arttı, delirdim.

On sekiz yıl. Dile kolay; kalbe değil. Koskoca on sekiz yıl. Rüya gibiydi şu an bulunduğumuz durum. Hâlâ inanamıyor, kavrayamıyorduk. Bu yıllarda bizsiz neler yapmıştı, hayata tutunabilmiş miydi? Kiminleydi, nasıldı? Yaşıyor muydu! Lanet olsun ki şu an bile hiçbir şeyden emin değildik.

Acısı on sekiz yıl, Allah'ın her günü bizimleydi. Gülümsüyorduk, neşeli görünüyorduk fakat her birimizin yüreği ayrı ayrı yanıp kavruluyordu.

Düşüncelerimle olan savaşımdan mağlup olunca hırsla ayağa kalktım. "Baba, neyi bekliyoruz daha biz? Söylesene. Ben daha fazla böyle oturamam, olmaz." Sona doğru yükselen sesimle babam bakışlarını bana çevirdi. " Oğlu-" devamını bildiğim cümleyi hızla kestim.

"Ne oğlum ne! Neden bahsediyorsun sen ya. Canım yanıyor benim, dayanamıyorum baba. N'olur biz gidelim arayalım sokak sokak olmaz mı. Yalvarırım." Çaresiz sesimle beraber sol gözümden düşen yaşı silip odayı terk ettim. Arkamdan gelen adım seslerinin sahibinin Miraç olduğunu biliyordum.

Kardeşlerimi her şeyiyle tanıyan adamdım.

Peki ya canımın varlığını nasıl bilemedim.

Arabaya atlarken yolcu koltuğunun da kapısının açılmasıyla ona dönmeden gaza bastım. Çıkabileceğim maksimum hıza çıkarken Miraç'ın uyarılarını göz ardı ediyordum. Birilerini aradığını duydum ama gözüm dönmüş gibiydi, hiçbir şeyi umursamıyordum.

Bir kardeşini kaybetmiştin, birini daha mı kaybedeceksin Ali.

İçimdeki ses duraksamamı sağlarken yavaşlayıp kenarda görünen tanıdık yerin önünde durdum. "Şükürler olsun, kız kardeşime kavuşamadan bu abi bozuntusu yüzünden ölüyordum!" Miraç'ı bir taraflarıma takmadan titrek bir nefes aldım.

Omzumda bir el hissederken "Abi" dedi, bir süre ağzını açıp kapadığını, onun da ne diyeceğini bilemediğini düşünürken ensesinden tutup sarıldım. Hıçkırarak ağlamaya başlamasıyla gözlerim doldu.
"Abim, geçecek abim. Kavuşacağız kardeşimize, az kaldı." Daha fazla ağlamasıyla dayanamayıp onunla beraber ağlamaya başladım.

Miraç, ailemizin en deli dolu, neşeli kişiliğiyken aynı zamanda en duygusalıydı.

Öyle değil miydi zaten? Bazı insanlar acılarını, neşelerinin altına sığdırmaz mıydı?

İkmizde sakinleştikten sonra araçtan inip Deniz ve Cihangir'in muhtemelen kafamızın dağılması için çağırdığı Deniz'in yerine gelmiştik. Sakin adımlarla kitapçıdan içeri girdiğimizde Deniz ve Cihangirle selamlaşıp bir süre olan gelişmeleri tartıştık.

Dalgın bakışlarım önümdeki kahvedeyken kitapçının kapısının hızla açılmasıyla içeriye küçük bir kız girdi. Deniz'in muzip bir ifadeyle onla uğraşmasını izlerken kız her ne kadar umursamaz gözükse de Deniz'e değer verdiğinin farkındaydım.

Ben KimimWhere stories live. Discover now