Final.

12.3K 898 156
                                    

''Ah Milena.'' Diyordu yazar, ''Bugün yağmur göz kapaklarıma yağıyor.'' Asıl yağmurun göz kapaklarımıza değil; ruhumuza yağdığını düşünüyordum. Her insan, göz kapaklarından yağmur akıtmazken ruhunda çeşitli yağmurlar barındırabiliyordu.

Dışarıda süregelen yağmurun ritmik dokunuşları, hastanenin penceresinde gezinirken hepsi farklı duygular içerisinde olan insanları izliyordum. Kimileri yorgun olmalarına rağmen uzun bir savaştan galip gelmenin buruk tebessümünü yüzlerinde taşıyorken; kimileri daha yolun başında oldukları için içinde bulundukları buhranın üstesinden nasıl geleceklerine dair büyük bir karmaşa içerisindeydiler. Hepsi için iyi dileklerimi yüreğimde filizlendirirken birilerini anlıyor olmanın iyi bir şey olup olmadığını bilmiyordum.

Bildiğim tek şey vardı: Yalnız değildik. Evet, yaşayan birileri bizi, bir yerlerde anladığı ve yüreklerinde bizim için iyi dileklerini barındırdığı müddetçe yalnız değildik.

Şu an her ne ile savaşıyorsanız bilin ki yalnız değildiniz. Çevrenizde bedenen birilerinin olmaması, sizi yalnız kılmazdı. Ruhunuza arkadaş birilerinin varlığını daima sol yanınızda hissetmeliydiniz.

Bana asırlar gibi gelen birkaç günün sonunda nihayet Karan abim normal odaya alınmıştı. Şu an ben hariç tüm aile üyeleri onun yanındayken bense her zamanki gibi kaçıyordum. Onun kırgın bakışlarını görmek istemiyordum. Bir yandan içim içime sığmıyor; koşarak yanına gidip ona sarılmak istiyordum. Diğer yandan bunu hak etmediğimi, bana düşündüren seslerle mücadele ediyordum.

İçime titrek bir soluk çekerken varlığına binlerce kez şükür ettim. Yıllar sonra buzdan duvarlarımı eritip bana aile olan bu insanlar, şimdi beni savunmasız kılıyordu. Onları kaybetme düşüncesiyle bir kez daha yüz yüze gelmek istemiyordum.

Koluma dokunan el beni düşüncelerimden uzaklaştırırken dalgın bakışlarımı, pencereden çekip babama baktım. ''Bazen bu kadar düşüncelere boğulman beni korkutuyor.'' Sıkıntısını belli eden sesiyle ona çare olmak istesem de bu defa olamazdım. Çünkü sorunun öznesi bendim.

Onu cevapsız bırakırken içimde ufak da olsa ona karşı kırgınlığım kendini koruyordu fakat her şey o kadar üst üste gelmişti ki sanırım bunu bir süreliğine göz ardı edebilirdim. ''Neden abinin yanına gitmiyorsun, güzel kızım?'' İlgili bakışları yüzümde dolanırken bakışlarımı kaçırdım. Derdimi anlamış gibi başımı göğsüne yasladığında devam etti. ''Sen ondan kaçıyorsun ama onun gözleri seni aradı. İlk sorduğu kişi sen oldun. Şimdi onu yalnız mı bırakacaksın, hım?''

Ondan bahsetmesi beni heyecanlandırırken başımı göğsünden kaldırıp ciddiyetini sorguluyordum. Onu kırmışken bile ilk düşündüğü ben miydim? ''Gitmeli miyim?'' Sanki ihtiyacım olan cesareti babamın onayıyla alırken kalbimin sesini bir başkasının duymasından endişe ediyordum. Elimi nereye koyacağımı bilemeyecek kadar heyecanlandığımda son kez babama baktım. ''Ben gidiyorum o zaman.'' Sorarcasına çıkan oldukça heyecanlı sesime karşın yüzündeki gülümsemesi genişlerken başıyla odayı işaret etti.

Hızlı adımlarla koridorun sonundaki odaya ilerlerken kapının önüne geldiğimde duraksadım. Terleyen avuç içlerimi pantalonuma sürterken derin bir nefes aldım. Elimi kapının kulpuna koyduğumda eş zamanlı olarak karşı taraftan da açıldığında geriye çekilerek odadan çıkan Zahir amcamlara baktım. Sessiz bir şekilde geçmelerini bekledim. En son çıkan Yılmaz abi elini omzuma koyarak sıvazladı. ''Geç bakalım, geç bile kaldın.'' Daha sonra sır verirmiş gibi bana doğru eğildi. ''Sanırım kız kardeşini göremeyince oldukça huysuzlanan bir abiye sahipsin.'' Tebessümüne karşı istemsizce ben de tebessüm ettim ve onların tamamen gitmesiyle ben de içeri girdim.

Ben KimimWhere stories live. Discover now