7

24.3K 1.4K 348
                                    

Gözlerimi boğazımdaki susuzluk hissiyle aralayınca çoktan gece olduğunu görmüştüm. Yavaşça yataktan kalkarken elimin ve ayaklarımın sarılı olduğunu görmemle yaşananlar birer birer zihnime doldu. İçime ufaktan pişmanlık tohumları ekilirken nasıl böyle bir saygısızlık yapabildiğimi düşündüm.

Bir anneye, çocuğunu neden doğurduğunu sormuştum. Üstelik acısı hâlâ taze olan anneye, çocuğunu nasıl hissedemediğini yüzüne haykırmıştım.

Her geçen saniye içimdeki pişmanlık ve utanç katsayısı artarken sessiz adımlarla odadan çıkıp mutfağa doğru yol aldım. Gece vakti olduğu için kimseyle karşılaşmamak beni rahatlatırken tek amacım hızlı bir şekilde susuzluğumu giderip odaya kapanmaktı. Yaşananlardan sonra kimsenin yüzüne bakmak istemiyordum.

Mutfağın kapısına birkaç adım kala duyduğum seslerle duraksarken ne kadar bunun yanlış olduğunu bilsem de kendimi dinlerken buldum.

"Ablam ne zaman bize alışacak abi?" Çınar'ın üzgün çıkan sesi, içimde bir yerlere dokunurken verilen cevapla Miraçla konuştuğunu anladım.

"Onun için de zor koçum. Biliyorsun, bu kadar yıl neler yaşadığını bilmiyoruz bile. Şu an yanımızda olmasına şükür etmeliyiz ki Karan abim olmasaydı, o da zordu."

"Anlıyorum ama ne bileyim. Bunca yıl sonra kavuşunca insan hemen sarılıp yakasından ayrılmamak istiyor." On dört yaşında bir çocuğun böyle olgun davranması beni şaşırtırken Miraç'ın neşeli sesini duydum.

Sanırım acılarını böyle gizliyordu.

"Kerataya bak, sen istiyorsun da biz eşek başı mıyız burada oğlum. Zaten veletken bile olgun olduğun için doğru dürüst abilik yaptırmadın bana." Vurma sesi duyarken Miraç'ın Çınarla uğraşmayı sevdiğini anlamıştım.

Yavaş adımlarla içeri girmek üzereyken Miraç'ın bakışları bana döndü. Yüzünde tatlı bir ifade belirirken onları dinlediğimi anlamıştı sanırım. Utanç duygusu yeniden belirirken kenardaki bardağa su doldurdum. İkisinin de bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Abla?" Çınar'ın sesiyle içtiğim su boğazımda kalırken ikisi de yanıma geldi.

Miraç bir yandan sırtıma vuruyor, bir yandan da Çınar'ı azarlıyordu. "Birden denir mi lan öyle. Kızın kalbine indirdin." Kendime geldikten sonra bir süre üçümüz de birbirimizle bakışmıştık.

"Şey yemek yiyorduk da aç mısın diye soracaktım." Çınar kalktığı yere otururken sanki aç olmamı istiyormuş gibi bakıyordu.

Çok aç olmasam da ikisinin hevesli hâllerini kırmamak için masaya oturdum. Yürürken ayaklarım acısa da alışkındım ve benim için bir sorun teşkil etmiyordu.

Ben masayı, onlar beni izlerken nihayet önümdeki makarnayı bitirmiştim. Kenardaki mendille ağzımı silip bakışlarımı onlara çevirdim.

Üçümüz de ne konuşacağımızı bilmiyormuş gibi öylece dururken içeri dolan adım sesleriyle gelen kişiye baktım. Sıraç elleri cebinde kapının pervazına yaslanırken bana bakıyordu. Onun da aç olduğunu düşünerek yerimde kıpırdandım.

Sadece aç olup olmadığını sormalıydım. Bunu yapabilirdim değil mi? Evet. "Açsan bize katılabilirsin?" Kimse bunu beklemiyor olmalı ki Miraç'ın kalkan kaşlarını, Çınar'ın gülümsemesini bakmadan bile hissediyordum.

Sıraç sağına soluna bakıp yeniden bana dönünce aklıma hastanedeki hâlinin gelmesiyle dejavu yaşayacağımızı anlamıştım. "Ben mi?" Heyecanlı çıkan sesiyle dudağımın kenarını kıvırıp baş salladım.

"Aç değilim ama oturabilirim. Oturabilirim yani değil mi?" Diğerlerinin kısık sesli gülüşlerini umursamadan gözümle yanımda sandalyeyi işaret ettim.

Ben KimimWhere stories live. Discover now