28

9.7K 851 71
                                    

Kayıp.

Sözlükte öylece yerini almış bir kelimenin hissettirdikleri, neden hiçbir boşluğa sığamayacak gibiydi?

Pişmanlık, hüzün, acı ve benzer tüm duygular, bir hançer olup sırtımda sıralanmışken dakikalardır donmuş bir şekilde karşımdaki duvarı izliyordum. Bana ruhum çürüyene kadar geçmeyecek o acıyı bırakan yerdeydim. Hastanedeydim. Kulaklarım tüm seslere kapalıyken buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. Annemin çığlıkları, olayı kavrayamadan arabaya atlayıp buraya gelmem; her şey saniyeler içinde gerçekleşmişti.

Her şey saniyeler kadardı. Birkaç saniyeye bedeldi, hayatımız. Tek bir nefese bakıyorken yaşamımız, neden sahip olduğumuz onca şeye sıkıca tutunmuyorduk?

Saatler önce düşünmeden kırdığım abim içeride yatarken bunun gerçekliğini yeni yeni idrak ediyordum. Tüm herkes buradaydı. Bana ulaşmaya çalışan kişileri, tepkisizliğimle teker teker iterken aldığım her soluk ciğerlerime uğramadan beni boğuyor gibi hissediyordum.

Durumunun nasıl olduğunu henüz bilmiyorduk lâkin iki adet kurşunla vurulmuş olması, o kurşunları hepimizin yüreğine saplıyordu.

Karan abimi düşündüm. Buraya geldiğim ilk günler fazlasıyla sinirimi bozan ama aslında bir çocuktan farklı olmayan o adamı düşündüm. Onu aynadaki yansımama benzetiyordum. Duygularını dışa vuramayan adamın benim yanımda bir çocuktan farksız oluşu; kendimi hiç olmadığım kadar değerli hissettiriyordu. Gün içerisinde birbirimize kızsak, üzsek de gün sonunda kendimi hep onun yanında buluyordum.

Peki ya neden şimdi onun yanında değildim?

Bu düşünce, önce boğazımı sonra gözlerimi yakarken bu tepkilerimin fırtına öncesi sessizlik olduğunun bilincindeydim. Birinin elini omzumda hissederken diğerlerinin ayaklandığını fark etmemle ben de ayaklandım. İçeriden çıkan doktorun söyledikleriyle bir gelişme olmadığını anlamıştık. Burada durduğum her dakika, aldığım nefes yüreğime ağırlık yaparken biraz olsun nefes almak için adımlarımı bahçeye yönlendirdim.

Gözüme kenardaki bir bankı kestirdiğimde nasıl ayakta durduğumu sorguluyordum. Bedenim, dışarıdan bir insanın hipotermi geçirdiğimi düşüneceği kadar titrerken yanına vardığım banka kendimi atmıştım.

Zihnimi bir düşünce esiri altına alırken göz pınarlarımdan süzülen yaşların, yanaklarımda yerlerini aldığını hissediyordum. Kendimi hiçbir anlamda kontrol edemezken yanımdaki boşluğa birinin yerleştiğini fark ettim. "Karan abim her zaman, herkese karşı gizli bir kutu gibi davranırdı." Bakışlarım yerdeyken sesinden Miraç abim olduğunu anladığım için devam etmesini bekliyordum. İçli nefesini işittim. "Küçüklüğümden beri ona hayrandım. Duygularını saklayabildiği için ona özeniyordum aslında. Eskiden, böyle olduğu için bana güçlü gelirdi. Ama bir gün, bu düşüncemin yanlış olduğunu, duyguları yansıtıp yansıtmamamızın güçle hiçbir ilgisi olmadığını bana öğretti." Sesinin titremeye başlamasıyla duraksadı.

Gözlerimi her kapattığımda zihnime düşen kırgın bakışlar, canımı fazlasıyla yakarken anlık olarak bedenimi saran geç kalmışlık hissiyle yüzleşiyordum. Bu duygu karmaşası beni telaşa sokarken hızla Miraç abime döndüm. ''Ne zaman kalkar ki? Daha ona kendimi affettireceğim.'' Onun konuşmasına fırsat vermeden hışımla ayaklanırken artık olduğum yerde duramıyordum.

''Nasıl affettireceğim ki? Bana yardım eder misin? Sonuçta sen biraz daha iyi tanıyor sayılırsın.'' Peş peşe cümlelerimi sıralarken bir cevap vermeyen Miraç abime baktım. Ne hissettiğimi görüyormuş gibi bakarken öylece ona bakıyordum. Zihnim tüm düşüncelere kilit vurmuş gibiydi.

Ben KimimWhere stories live. Discover now