27

10.7K 985 173
                                    

Takvim yaprakları birer birer intihar ederken akrep ve yelkovan yörüngelerini şaşırdı ve zaman geriye doğru aktı. Yıllar önce hayatımdaki ilk ve en büyük yıkımımı yaşadığım güne gittim. Hayır, biraz daha ileriye. Bir daha kimseye öylece değer veremeyeceğimin bilincine vardığım günlere.

Zamanla bünyemizde barındırdığımız yıkımların bize iyi-kötü bir şeyleri öğrettiğini kavrardık. Bunun sözlükteki karşılığı tecrübeyken bizdeki karşılığı neydi? Acıların beraberinde getirdiği; yıkımların altına saklanan öğretici gerçeklerdi, belki de.

Takvim yaprakları yeniden dirildi ve beni bugüne, bu ana getirdi. Bundan bir süre önce yılların benden sürekli bir şeyler götürürken vicdansız bir şekilde hiçbir şey kazandırmadığını düşünürdüm. Bulunduğum durum dolayısıyla böyle düşünmem oldukça normalken zaman beni gafil avladı. Küllerini özenle saklayıp sıkıca kilitlediğim kutuya koyduğum duyguları, yeniden diriltti.

Önce yeniden sevmeyi öğrendim, sonra birilerinin çıkarı olmadan beni gerçekten sevebileceğini. Öyle çetrefilli bir duyguydu ki sevgi, yalnızca onunla yetinip huzura erişmemizi istemeyecek kadar bencildi de aynı zamanda. Hiçbir zaman birilerini yalnızca sevemezdiniz. Bu eksik kalırdı. Endişe ederdik, korkardık, yanlış olup olmadığı tartışılacağı gibi kıskanırdık da.

Ve kırılırdık, kırardık.

''Nasıl hissediyorsun?'' Çağan dayım sırtıma bir battaniye sararken durgunluğum beni koca bir sessizliğe itmişti. Buraya geldiğimden beri birçok kişi nasıl hissettiğimi önemsiyordu.

Bu çok başka bir duyguydu. Çok özel bir histi. Bu her insanın hak ettiği bir histi.

Nasıl hissettiğimi, ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Ruhumun en derinlerini abluka altına almış bir duygu asılıydı benliğimde. Pişmanlık.

Çağan dayım bana olan biten her şeyi anlatırken onun evinde, ona ait olan bir koltukta tepkisiz bir şekilde onu dinlemiştim. Rıza'nın yıllar önceki mahkemede sunulan o video kaydını, nasıl bulduğuyla bile ilgilenememiştim. Bir şeyler söylemem için çabalayan dayımın en az herkes kadar yıkılmış olduğunu, kızarmış gözleri belli ederken hâlâ benim için uğraşması, yüreğimi burkuyordu.

O kadar çok kırgın hissediyordum ki. Hayır birine değil kendime kırgındım. Tüm dünyaları önüme sermek için adeta gözlerimin içine bakan abimi, kör bir şekilde incitmiştim. Yıkmıştım ya da acıtmıştım. Elbette o an ruh hâlim alt üst olmuş durumdaydı; gözüm hiçbir şeyi görmüyordu lâkin abim hiçbir şey değildi ki. Bir şeyleri sezdiğim, onun zaten kötü olduğunu gördüğüm hâlde belki de onu bu hayatta en çok üzecek cümleleri sıralamıştım.

Kendini açıklamaya çalıştığı sırada onu durdurmam ve harelerine yer etmiş acıyı görmeme rağmen ona dediklerim, yeniden zihnimde yeşerirken gözlerimi sıkıca yumdum. Bu durumu nasıl düzelteceğimi bilmiyordum bile!

''Dayı, onu çok fazla acıttım.'' Konuşmamla dalgın bakışlarını bana çevirdiğinde dolu gözleri, onun çok farklı düşüncelerde olduğunu göstermişti.

Olayı bilmediği için sorgularcasına bana bakarken zaten ikimizin de hâli olmadığı için sessizliğimi sürdürmeye karar verdim.

Bedenim günün yorgunluğuna daha fazla dayanamazken düşüncelerim ve hislerim birbirine sarmaşık gibi dolanmıştı. Göz kapaklarıma itaat edip gözlerimi yumarken hafifçe havalandığımı hissediyordum. Rahat bir yere bırakıldığımı anlarken hâlâ uykuya dalmamıştım. Yatağın bir tarafı çökerken dayımın beni sakinleştiren sesini daha fazla dinlemek için uykuya meydan okuyordum.

''Bu sana anlatılan ilk masal mı bilmiyorum ama yıllar sonra dinlediğin bu masal, senin ruhuna dokunsun, güzel kızım.'' Titrek sesini işitirken kendini daha rahat hissetmesi için uyuduğumu sanması adına, nefesimi düzenli bir şekilde almaya özen gösteriyordum.

Ben Kimimजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें