varoluşsal sancılar

127 8 0
                                    

/icimdekiler dökmek amacı ile klasik bir kurgu, hikaye genel olarak changbin'in agzından, gerekli oldugunda yazıyorum kimin anlattigini, iyi okumalar/

hayatımdaki her şey ama ciddi anlamda her şey iyi gidiyordu. aynı zamanda her şeyin boka sarması da üç saniyede gerçekleşen bir trafik kazası gibiydi. dizilerde arabayı süren kişi gözünü bir kaç saniyeliğine yoldan ayırıp yanında aşık olduğu kişiye baktığında aniden beyaz ışık ve gürültü gelir ya, onun gibiydi hayatımın tepetaklak olması. tüm durumun bu hale gelmesi cidden bana üç saniye gibi gelmişti. ardından getirdiği travmalar derime işlenen dövme gibi içime işleniyordu.

yaşadığım olayları hatırlayacak yaşa geldiğimde biriyle tanışmıştım. jisung diğer çocuklara göre sessiz ve çelimsizdi fakat içinde güçlü bir karakterin yattığını o ufak yaşımda anlamış ve ona abilik etmeye başlamıştım bile. çocuk parkında sürekli kötü davranırlardı ona, hiç arkadaşı yoktu. gerçi benimde arkadaşım yoktu ama o zamanlar obez denilebilecek bir kiloda olduğum için bana pek bulaşmıyorlardı. jisung ile ilk konuştuğumuzda o dizlerini kendine çekmiş yerdeki kumlarla oynuyordu.

şimdi ise yine aynı şekilde karşımdaydı. ben ona olanları anlattığımda okulun bahçesindeki çimenleri çekiştiriyordu. ne değiştiğini sorgulamadım bile. jisung ile hala çok iyi arkadaştık ve her şeyimi ona anlatıyordum.

olayları dramatize etmeyi seven biriydim bunu kabul ediyordum ama jisung'un bana bakışları sanki biraz daha farklı gibiydi. sanki bana hamileyim demişim gibi bakıyordu ki sanırım bunu ona söylesem daha az yargılayıcı bakardı. biliyordum yargılamıyordu ama garipti işte. bende sadece kusma hissi uyandırmıştı. çoğu şey bende kusma hissi uyandırırdı zaten. sanırım çocukluktan kalan bir şey.

liseye yeni başladığımızda jisung ile aynı sınıftaydık ve ben tam olarak ergenliğe girmiştim ve çoktan tüm günlerim bok gibi geçiyordu. evet eskisinden daha az kiloluydum ama lise ortamını bilirsiniz orada her zaman daha iyi insanlar vardır, daha iyi olan insanlarla arkadaşlık ederler. küçükken olduğu gibi yine benimle arkadaşlık edenden çok zorbalık yapan insanlarla doluydu çevrem. benim tersime jisung büyüdükçe zekileşmiş ve daha da yakışıklı olmuştu. beni bırakmak istememesini anlıyordum fakat benim yanımda takıldıkça o da arkadaşsız kalıyor hatta ve hatta iğrenç sözlere maruz kalıyordu.

9. sınıfın ilk döneminin sonunda daha fazla dayanamadım hatta hayatıma son vermeyi bile düşündüm ama bunu yapamayacak kadar korkaktı ellerim. belkide o damarı o gün kesseydim şuan bunların hiçbirini yaşamış olmayacaktım. hayır hayır bunu kötü algılamayın, yaşadığım şeylerden pişman değilim aksine çok güzel duygular öğrendiğimi söylemek isterim.

ben kilo verdikçe jisung yeni arkadaşlar edinmeye başlamıştı fakat onların arkadaşları benim arkadaşlarım değildi. halama bahsederken hep arkadaşımın arkadaşı derdim çünkü benim tek arkadaşım jisung'tu.

10. sınıfın ilk haftası koşarak eve gelmiştim ve çantamı yere fırlatıp halama koştum. bu arada halam diyorum çünkü annem ben küçük yaşındayken bıraktı ve gitti babam ise yurt dışındaydı o zamanlar. işte o gün ilk defa halama kendi arkadaşımdan bahsettim. evet bu kişi jisung'tan farklı biriydi. o kadar mutluydum ki yeni bir arkadaşım olduğu için o gün tanrıya dualar ettim.

o günün sabahında halamın sesi ile uyanmıştım. "changbin! arkadaşın çağırıyor." yatağımdan doğrulup aralık kapıdan hafifçe başımı çıkardım. uykudan yeni kalktığım için yanlış gördüğümü sanmıştım fakat benim evimi bilen ve gelme uğraşında bulunabilecek tek kişi jisungtu ama karşımda chan duruyordu. sarı kıvırcık saçları dağılmıştı ve yüzüne yer edinmiş çocuksu gülüşünü hatırlıyorum. seneler önce olmasına rağmen hala aynı gülümsüyordu chan.

o gün 16 yaşındaki changbin çok heyecanlıydı. o gün chan bana iş birliği teklif etmişti. o benden bir yaş büyüktü ve kesinlikle daha zeki ve çalışkandı. müzik ile uğraşmayı sevdiğini biliyordum fakat gerçekten ilerletip işleri ciddiye bindirecek kadar olduğunu düşünmemiştim. benim aklım küçüktü nede olsa. sorumluluktan her zaman korkar olmuştum fakat chan için büyük bir sorumluluk almıştım ergen yaşımda.

ben jisung ve chan küçük odamızda boktan müzikler yapıp eğleniyorduk sadece. o kadar fazla müzik yapmıştık ki çoğu baştan savmaydı ve öğrenme aşamasında oluşmuş şarkılardı bu yüzden boktan diyorum. yoksa chan yada jisung ikiside çok iyi söz yazarı. ama bir gün bir şarkı yaptık. gerçekten tüm emeklerimizle ortaya inanılmaz bir şey çıkarmıştık. bakın sorumluluktan kaçan ben bile chan mutlu olsun diye söz yazmakla, rap yapmakla yada şarkı söylemekle ilgili çoğu şeyi oturup araştırmış ve zaman harcamıştım.

ve başarmıştım. chan'ı mutlu etmiştim. o gülümsediğinde dudaklarının kenarlarında oluşan ufak çizgi şeklindeki çukurları izlerken gözlerimin parladığının farkında bile değildim. henüz 11. sınıfa yeni geçmiştim ve size dürüst olmak gerekirse doğru düzgün birini bile öpmemiştim. farkettiyseniz bir kızı öpmemiştim demiyorum çünkü o zamanlar kendimle çelişmemi sağlayan bir çok şey vardı.

kız bir sevgilim olmuştu fakat küçüktüm yani öpüşmekten bir haber olan changbin tabikide yine sorumluluklarından kaçıp kızdan ayrılmıştı. ama chan için aynı şeyi söyleyemezdim. onun için götümü yırtıyordum. neden peki? bana yaptığı iyiliğin karşılığını vermek için mi? sanmıyorum çünkü bana bariz bir iyilik yapmamıştı biz sıradan arkadaşlardık. ve sanırım canımı yakan da buydu. sıradan arkadaşlar.

ben chan ile sıradan arkadaşlar olmak istemediğimi 12. sınıfta anladım. onu tanıdığımdan beri içimde garip bir his vardı. kusma hissi gibi ama daha farklı. her an kusacak gibi heyecanlıydım ama kussam şeker kusacaktım sanki yada gökkuşağı? kelebeklerde bir seçenekti.

hayatında en ufak bir yere sahip olmadığım sarışın çocuğun mutlu olması benim için dünyalara bedeldi. size yemin ederim ki sebepsiz yere mutlu olmasını her şeyden çok ister olmuştum.

bazen sessizce duruyordu, dersi dinliyordu, yemek yiyordu, uyuyordu, gülüyordu... bunlar tüm normal insanların yaptığı şeyler ama bende normal duygular uyandırmıyordu işte. saatlerce izlerdim onu. o hiçbir şey yapmazken bile benim içim huzur doluyordu. bu his her ne kadar hoşuma gitsede bir süre sonra baş edememeye başladım. çünkü kendime yakıştırmıyordum. hayır ikimizde erkek olduğumuz için değildi bu. sadece bu hisler benim için fazla yeni ve güzeldi... alışamamıştım ayak uydurmak zor geliyordu, yada ismini koymak korkutuyordu. ne diyecektim ki kendime, chan'e aşığım mı? işte bu da sorumluluktu benim için, kaçabildiğim kadar kaçacaktım. ama yolumun önü çoktan kesilmişti. can dostum jisung tarafından.

bittersweet - binchanWhere stories live. Discover now