mektup

24 4 11
                                    

1 yıl sonra

bavulları toplayıp arabaya yerleştirdik ve kasabanın muhtarı olan amcaya evin anahtarlarını teslim edip arabaya bindik. nasıl karşılanacaktık bilmiyordum ama bizimkilere önden bir haber vermek amacıyla düğün davetiyemizi göndermiştim. göndermekle tereddüt ettiğim tek kişi seungmin'di aslında ama yinede gönderdim.

şehire geldiğimizde önce han geldi yanımıza, yanında minho ve hyunjin vardı. sıkıca sarıldım onlara, ağladım hatta biraz. çok korkuyordum bana kızacaklar diye ama öyle olmadı.

başta oturup konuştuk, seungmin ve felix dışında hepimiz toplaşmıştık. her şeyi anlattık onlarda anlattı. felix Avusturalya'ya gitmiş, seungmin'den ise kimse haber alamıyormuş.

han çok duygusaldı, bizi bu sürede hem çok özlemiş hemde haber vermememize kızmıştı. ama düğün telaşı olduğu için unutuldu ve bir şekilde herkes olgunluk gösterip göz yumdu olanlara.

düğün için hazırlandığımızda ellerim soğuk soğuk terliyor ve bir oraya bir buraya koşturuyordum. az sonra başlayacaktı. görevlilerden biri babanneyi kolundan tutarak içeriye getirdi. karşımdaki küçülmüş yaşlı bedene baktım ve sarıldım. "hoşgeldin babanne." dedim. o yaşlı memnuniyetsiz suratını buruşturup elindeki mektubu sertçe bana verdi. kızgın gözleri üzerimde hissederken olduğumuz mekanın en tenha noktasını bulmaya çalışarak çalışan odasına girdim ve oturdum. mektubun arkasında seungmin'den yazıyordu.

yavaşça açıp okumaya başladım.

merhaba changbin,

düğün davetiyen elime ulaştı, senin adına çok sevindim ve bir kaç bir şey söyleyip gitmek istiyorum. hikayenin en başına inmeye karar verdim, çocukluğumuza yani. aslında seninle sevgiliyken hatırlamanı bekledim yaşadıklarımızı ama hatırladığına dair bir belirti bile göstermedin. ben ise hem daha fazla canımı acıtmamak için unutmaya çabalıyordum hemde kendimi mutlu hissettiğim tek an olan anılarımıza tutunarak yaşıyordum.

annen ile baban seni bırakıp gitmeden önce her zaman oyun oynardık dışarıda, en sevdiğin oyuncak robotlardı ve bende çok vardı, hani şu koleksiyonunu yaptığım. seni o zamanlar küçük kalbimle çok seviyordum sen benim en yakın arkadaşımdın, babamın bana veremediği sevgiyi küçücük bir çocuktan, senden almıştım ben. aşık olmuştum o yaşta.

sana seni sevdiğimi söyleyeceğim gün bırakıp gittin beni, elimdeki oyuncakla dünyam başıma yıkıldı. eğer o gün bana seninle tekrar üniversitesinin tuvaletinde karşılaşacağımızı söyleselerdi inanmazdım.

aslında seni en küçük yaşımdan beri tanırken, severken sanki seni yeni tanımış yeni sevmiş gibi yapmak çok zordu. chan için gelip bana ağlarken seni avutmak kalbimi kırk yerinden bıçakladı.

şuan bu davetiyeyi almamın beni üzdüğünü düşünme, beni yine bırakıp gittiğin gün ben vazgeçtim senden zaten. biliyordum insan yedisinde neyse yetmişinde de o olur diye ama en azından az da olsa inanmıştım beni sevdiğine, mutlu olacağımıza.

bana bir insan nasıl üzülebilir, bir insan daha ne kadar çirkin olabilir bunu gösterdiğin için teşekkür ederim. aslında sana kızgın falan değilim sadece kendime kızgınım. ben bu kumara senin başka birini sevdiğini bilerek girdim. beni öpüşünde, bana dokunuşunda hiç bir sevgi yoktu. ama chan'e bakarken gözlerinin içi parlıyordu. buna her şahit olduğumda yoldan geri dönmeyi düşündüm. uçak biletim yıllar öncesinden hazırdı ama beni burda kalmaya ikna eden sendin. sende gittiğinde göre artık bana çok daha iyi şartlar vaad edecek ülkeye geldim.

ha merak ediyorsan diye söylüyorum amerikadayım artık. arkadaşlarıma, arkadaşlarına veda ettim. oyuncak koleksiyonunu yetimhanedeki çocuklara bağışladım. yepyeni bir hayata başlamak zor olurdu benim için ama senin yaptığın beni çok şaşırttı. o gün restorantta ağzım açık kaldı ve saygı duydum yapabileceklerine. çünkü seni bilmem ama benim için birini silip atmak o kadar kolay değil.

başından beri seni sevdiğim için, tüm hayatımı sana adadığım için üzgün değilim sadece komik geliyor artık.

tek isteğim bir kez olsun iyi biri olup babanneye bakman. beni, arkadaşlarını, okulunu bırakıp gittin ama babanneye bir veda bile etmedin. unuttun belkide ha?

senin hakkındaki tek nefretim bu kadını bırakıp gitmen oldu, kaç gece seni bekledi, changbinim yavrum nerede diye sayıkladı. ben olmasaydım öğrenemeyecekti belkide yaptığın adiliği.

en sonunda yataklara düştü kadın, düğününe kadar iyileşmeyi başardı ve ondan son isteğim olan bu mektubu verebildi sana.

sözü uzatmayacağım changbin, evlendiğin için mutluyum umarım güzel bir hayat geçirirsin. eğer birazcık sende hatrım varsa, babanneye iyi bak, ilaçlarını almayı unutuyor ama bir tek seni unutmuyor. insan yanında büyüdüğü kişiye benzer demişler işte.

-

odadan çıkıp karşıda oturan babanneye baktım. onca yılın emeği vardı üzerimde ama ben giderken ona hiç bir şey söylememiştim. hem bunun hemde küçüklüğümdeki yaşadığım olayları hatırlamanın verdiği şok ile göz yaşlarımı tutamadım.

sessizce bastonuna yaslanmış yeri izliyordu, yanına gittim ve ellerini tuttum. daha sonra sarılıp özür diledim. dileyebildiğim kadar özür diledim. yaptığım şeyin farkına vardıkça beynime çekiçle vuruluyormuş gibi oluyordu. düğün başlamıştı devam ediyordu ama ben iyi değildim. öğrendiklerimi sindirmeye ihtiyacım vardı belki de. chan bunu farketmiş olacak ki bana sessizce ne olduğunu sordu. önce gülümsedim sonra kafamı olumsuz anlamda salladım. "yok bir şey, iyiyim." dedim. babannenin bana dediği gibi iyiyim dedim, kötü gözüksem bile.

bittersweet - binchanWhere stories live. Discover now