18

17 4 0
                                    

gece sadece bir bira almama rağmen ne ara bu kadar çok bira alıp sarhoş olduk bilmiyordum, ayrıca şuan seungmin neden beni evime taşıyordu yada jisung neredeydi hiç bir fikrim yoktu. başım çok dönüyordu ve görüş alanım çok kısıtlıydı.

ellerimi bırakıp gözlerimin kenarlarından tutup açtırmayı denedim ama bu sefer bulanık görüyordum. baş dönmem sonunda hafiflediğinde sırtım soğuk çarşafa değdi.

bedenim alev gibi yanarken seungmin'in alnına düşen saçlarını ve yüzünü hafifçe görebildim. elinden tutup kendime doğru çektim. elinin tekini göğsüme koyarken ifadesiz bir surat ile yüzüme bakıyordu ama yanılmıştım. diğer elini yanağıma götürdüğünde gülümsedi.

"ne kadar içtin changbin? yanıyorsun." dedi. ona cevap verecek halde değildim ama o konuşmaya devam ediyordu.

elimi ensesine atıp kendime çektim ve onu öptüm. ilkinden daha farklıydı bu. gerçekten seungmin'in dediği gibi her yerim yanıyordu ama onun konuşmasını dinlemek istemiyordum şuan. onu susturmayı seçtim yada bu sadece bahanemdi.

yavaş ve kısa bir öpüşme ile biteceğini düşünürken seungmin'in hareketlendiğini hissettim. bacakları bedenimin iki yanında duracak şekilde kucağıma çıkmıştı ve saçlarımı okşarken beni öpmeye devam ediyordu.

nasıl bir durumun içinde olduğum aklımın ucundan geçti ama tek odaklandığım seungmin'in dokunuşlarıydı. onları sonsuza dek hissetmek istiyordum. tek bir tanesini kaçırmak istemiyordum, hepsini aklıma kazımak gibi bir amacım vardı.

gözlerimi açıp ona bakmak istesemde bunu yapacak cesareti ve gücü bulamamıştım kendimde.

seungmin'in soğuk elini tişörtümün altında hissettiğimde yanan bedenim biraz da olsa rahatlayacak sandım ama kulaklarıma kadar yanmaya başlamıştım. açıkçası biraz utanıyordum ama tüm olaylar buraya kadar gelmişken geri dönemezdim. bende ellerimi seungmin'in kalçasına doğru götürdüm.

dokunuşum sayesinde bedeni bedenimin üstünde rahatça hareket etmeye başladığında öpüşme seslerimizin yanına seungmin'in mırıltıları gelmişti ve size yemin ederim uykumu getiriyordu bu durum.

o kadar garip hissediyordum ki, sanki uzayda boşlukta süzülüyormuş gibi bir histi. parmak uçlarıma kadar her yerim karıncalaşıyordu ve sesler boğuklaşmaya başladığında seungmin'in o güzel sesini duymak için biraz daha odaklanmaya çalışıyordum.

odaklandıkça sanki yer altımdan daha çok kayıyordu ve vücudumda herhangi bir el hissetmiyordum artık.

o an sıçrayarak yataktan kalktım. nefes nefese yandaki camdan kendime baktım. gerçekten vücudum yanıyordu ama sorun o değildi. halletmem gereken bir şey vardı.

küfür ederek yataktan çıktım ve tuvalete gittim. gerçekten neden böyle bir rüya görmüştüm ki? aklım almıyordu ve sanki bu rüyayı gördüğümü bilen biri varmış gibi kendimden utanıyordum.

boynumdan terler aktığını hissettiğimde işimi halledip duşa girdim.

bok gibi bir gün başlangıcı olmuştu, seungmin, hakkında gördüğüm rüya aklımdan çıkmak bilmiyordu.

o kadar gerçekçiydi ki dokunuşunu hala karın kaslarımda hissedebiliyordum. hatta kendimi biraz daha zorlasam sesi kulağıma gelecekti.

jisung'da bizdeydi, kanepede ayılmaya çalıştığını gördüğümde yanına gittim.

"kim getirdi bizi eve?"

"hyunjin'i aradım. gece biraz benimle kaldı ama az önce gitti."

kendimi koltuğa atarken bende onun gibi ayılmaya çalışıyordum. jisung'un sesi ile kendime geldim.

"niye dudaklarına dokunuyorsun be deli misin?

dudaklarıma götürdüğüm parmaklarımı çektiğim anda kafamı sallayıp bir iç geçirdim. bu rüyayı aklımdan atmam gerekiyordu ama başarmak o kadar zordu ki.

"chan'i çağıralım kahvaltıya, konuşmuş oluruz."

kafamı salladım. er yada geç bu konuşma olacaktı zaten, bir an önce bitirip kurtulma derdindeydim.

dediğimiz gibi yaptık, birlikte kahvaltıyı hazırladık ve chan'i çağırdık. onu uzun zaman sonra görmek gözlerimi doldurmuştu. gerçekten bok gibi bir histi.

onu görmediğim zaman çok bir şey hissetmiyordum, hatta aşk acısı bile çekmediğime kendimi inandırıyordum ama onu gördüğüm anda her şey bir anda yok oluyordu.

kokusu burnuma geldiği an gözlerim doluyordu, tek istediğim şey o olmaya başlıyordu sanki.

giydiği siyah deri ceket ile o kadar yakışıklı gözüküyordu ki bir an olsun onun sevgilisi olabileceğim aklımdan geçti ama bu o kadar imkansız ve uzaktı ki bana.

her zamanki gibi güler yüzlüydü ve yorgun gözükmüyordu. sofraya oturduğumuzda jisung konuşmayı başlatmıştı.

"chan bu günlerde ne yapıyorsun?"

"yani çok şey yapıyorum, hepsini nasıl sayayım bir anda?" dedi çayından içerken.

"sorun da bu. farkında mısın bilmiyorum ama şu son 2 haftadır bizimle konuşmuyorsun bile. çok şey yapıyorsun ama hiç birinden haberimiz yok. bir de aynı grubun üyesiyiz, gören de tanışmıyoruz sanacak amına koyayım."

jisung tüm söylemek istediklerimizi söylemişti ama biraz kırıcı mı oldu acaba diye düşündüm. çünkü jisung böyleydi, söylemek istediğinden çekinmezdi. ne düşünüyorsa söylerdi. eğer o kırıldıysa karşındakini kırmaktan utanmazdı.

chan afallamış olacak ki bir süre durdu.

"haklısınız."

"bu mu yani? bu kadar mı diyeceklerin?" jisung'un ses tonu tartışmaya doğru gittiklerinin göstergesiyken ben susuyordum. birilerini kırmak istemiyordum. evet jisung ile aynı düşünüyordum ama chan'in kırılma düşüncesi kalbimi deli gibi acıtırken hiç bir kelime edemezdim ki.

"biliyorum haklısınız, ve ne demem gerek bilmiyorum. yada neden böyle oldu bilmiyorum." sesi gayet sakin geliyordu chan'in.

"anlatsana mesela felix ile aranda ne var? yatak arkadaşın falan mı?"

"ne?" ağzımdan çıkan ilk kelime buydu.

jisung ileri gitmiş miydi bilmiyordum ama böyle bir ihtimal varsa ne yapardım ben?"

"ne diyorsun jisung? arkadaşım o benim sadece."

"2 haftada tanıştığın birini evine almayı bırak kolay kolay güvenmezsin bile sen. felix'in farkı olmalı o zaman ona bu kadar çok güvendiysen."

"evet farkı var." chan bu sefer sesini yükseltmişti.

sırtımdan vurulmuşa dönmüş gibi yutkunmaya çalıştım. ne farkı vardı felix'in.

"ondan mı hoşlanıyorsun?" bu da söylediğim ikinci ve son şey olmuştu.

duymak istediğim, duyacağım yada duyduğum her bir şey beni deli gibi etkileyecekti biliyordum ve chan'i kaybetmek en son istediğim şeydi sizde bunu biliyordunuz.

"bilmiyorum." dedi chan bana bakarak.

niye bunu tam gözümün içine bakarak yapmıştı ki? daha çok canımın yanacağından haberi yok muydu tanrı aşkına.

ondan hoşlandığını bilmiyorsa az da olsa bir sevgi kırıntısı vardır diye düşündüm. eğer kendinden emin olsaydı zaten onun farklı olduğunu bağırarak jisung'a söylemezdi.

evet felix onun için farklıydı,ve ben felix'in yerinde olmak için hayatımı vermeye hazırken chan bizi hayatından çıkarmaya hazır gibi konuşuyordu.

-

bittersweet - binchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin