sinsi bir ok, öldürmeyen

26 5 5
                                    

-chan'in ağzından-

önümdeki duygu dolu kağıtlara baktığım gibi aklımdan geçen tek şey tepki vermeden, kimseye bir şey belli etmeden okumam gerektiğiydi.

grupta normalde sözleri ben ve han yazardık, changbin oynamalar yapıp düzeltirdi yada ekleme yapıp çıkarabilirdi fakat ilk defa önüme söz yazılı kağıtlarla geldi ve bu beni çok şaşırttı.

ilk defa getirmesi değilde daha çok içinde yazılanlardı şaşkınlığımın sebebi. eğer içinde böyle bir cevher yattığını bilseydim başından beri onu darlardım söz yazması için.

ve ne zaman tüylerim diken diken oldu biliyor musunuz? yazılanlar tam anlamıyla beni tarif ettiğinde.

tabii ki de kabak gibi chan yazmıyordu ama sembollerle anlatılmış, betimlemelerle donatılmış bir anlatım vardı bu satırlarda. eğer kendimi biraz olsa tanıyorsam anlamam zor olmazdı bu tanımlanan kişinin ben olduğunu.

sayfanın sonuna gelene kadar içime bir şüphe düşmüştü çünkü tanımlanan tek şey ben değildim, bana olan bir aşk vardı ortada. öyle sancılı geçmiş olmalı ki bunun şarkıyla birleştiğini düşünürsem ağlayabilirdim.

genelde sözlerle çalışırken aynı şekilde melodinin üzerinde duruşunuda aklımda kaba taslak düşünürdüm. bu kez düşündüğümde tüylerim diken diken oldu işte. çünkü bunları yazmak için gerçekten aşkı yaşamak gerekir diye düşündüm. öyle oradan buradan görüp duymakla yazılacak şeyler gibi durmuyordu.

changbin zaten aşıktı, seungmin'e. onu çağırıp kime yazdığını sorduğumda seungmin'e demişti zaten. bir sorun yoktu, bundan gayet güzel şarkı çıkardı fakat son satırlarda 'sarı saç' gibi bir kelime gördüm. öncesindeki ve sonrasındaki cümleler yine tamamen kapalı anlamlarla doluydu. aradaki tek açık olan kelime bu olabilirdi.

doğduğumdan beri saçlarımın sarı olması dışında gerçekten bir sıkıntı yoktu. içimden 'olabilir chan, seungmin saçlarını sarıya boyamış olabilir. dünyadaki tek sarı saçlı sen değilsin.' diye tekrarladım.

bir süre boyunca aklımda dolandı o kağıtta yazılanlar. en sonunda yemek yerken changbin felix ile olan ilişkimin nasıl gittiğini sordu. aklıma en son konuşmamız gelmişti. yada en son kavgamız mı demeliydim?

-
"felix anlamıyorum neye bu kadar sinirlendin?"

felix yolun ortasında durup arkasında duran chan'e doğru sinirle döndü.

"chan sen benimle dalga mı geçiyorsun? ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?"

"ne demişim tanrı aşkına abartma ve boş yere kavga çıkarma." dedi chan.

felix gözlerini devirip öfkeli bir nefes verdi. chan için korkunç gözüken felix dışarıdan bakan biri için dünyanın en gıcık insanı olarak görünebilirdi.

"changbin diyorsun! changbin diyorsun başka bi bok demiyorsun! buna sinirleniyorum işte ya."

"ne alakası var felix? uzun zamandır arkadaşımla görüşmediğim için buluşmaya sadece changbin için gidiyorum dedim. ben bunda bir sorun olduğunu düşünmüyorum." diyerek kendini açıkladı chan. felix hafifçe gülerek söylendi.

"arkadaşmış, sen öyle san. götümün arkadaşı!" diye bağırdı. etraftaki insanlar ikisine bakıyordu çünkü yolun ortasında küfür edip chan'e vuran bir felix vardı. kalın sesiyle dikkati çekmeyi başarıyordu zaten.

chan felix'in bileklerini tutup kendinden uzaklaştırdı. "sen ne dediğinin farkında mısın? bence benim arkadaşımı düşünmemde yanlış bir şey yok. ortada bir yanlışlık varsa o da senin bu abartı kıskançlığın." chan felix'e yaklaşıp sesini alçaktarak söylemişti bunu.

felix de sesini alçattı fakat daha tehditkar duruyordu. "neyin doğru neyin yanlış olduğundan bahsetme bana chan. bir boktan haberin yokken konuşuyorsun bir de bana yanlışsın diyorsun. sen changbin demeye devam et bakalım o zaman ne yapıyorum."

"ne yapacaksın? ayrılacak mısın? tek yapabileceğin bu mu?" chan felix'in söylediklerine o kadar şok olmuştu ki sinirlerine hakim olamıyordu fakat yine de küfür etmemek için kendini sıktı.

"emin ol yapabileceklerimi tahmin bile edemezsin. hadi yürü şimdi kimin yanına gidiyorsan git." dedi ve tüm ekibin buluşacağı kafeye doğru önden önden yürüdü.

-

kavganın cümleleri birer birer tekrar aklımda canlandıkça bazı şeyler yerine oturmaya başlamıştı sanki. ne zaman felix ile kavga etsem bu changbin yüzünden oluyordu. changbin için endişelendiğimde, onun hakkında konuşmaya başladığımda felix suratını asıp ağıza alınmayacak laflar söylüyordu. bunu farketmiştim ama kıskanç olduğunu biliyordum o yüzden fazla derine inmemiştim. fakat daha sonra anladım ki bu kıskançlığı sadece changbine işliyordu. han dediğimde, bambam dediğimde gayet normaldi.

yapbozun parçalarını birleştiriyormuş gibi her şeyi baştan düşünmeye başladığımda felix'in masadaki tepkisi de aklıma gelmişti.

changbin ve seungmin sevgili olduklarını söylediklerinde herkesten çok o tepki vermiş aynı şekilde bir şeyler söylenmişti. bu aklıma gelen son şeydi, ondan sonrasında bütün parçalar birleşmişti. changbin'in benden hoşlandığı düşüncesi biraz daha aklıma işlendi ve felix'in bunu bilerek verdiği tepkiler bunu destekliyordu.

fakat changbin seungminle sevgili değil mi diye düşündüm. kafamı tabağımdan kaldırıp changbin'e baktım. kalbim hızla atıyordu. yıllardır yüzüne baktığım arkadaşımın yüzüne tekrar baktığımda daha farklı hissediyor, düşünüyordum.

sadece kafam çok karışıktı, tahminlerimde yanılmamın ihtimali yoktu çünkü felix'in hareketlerini ve changbin'in yazdıklarını açıklayabilecek tek şey buydu.

bir süre boyunca yemek yedik ve seungmin changbin'i almaya geldi. kendimi yatağıma atıp gözlerimi boşluğa diktim. her şeyi baştan düşündüm. hem changbin'in hem felix'in hareketlerine farklı gözle baktım. gerçekten en yakın arkadaşım benden hoşlanıyorsa neden şuan başka biriyle çıkıyordu ki? belkide bu aşk geçmişte kalmıştı ve artık changbin seungmin'den hoşlanmaya başlamıştı.

nedenini bilmediğim bir şekilde bunu düşündüğümde içimi bir hüzün kapladı. çünkü empati kurmaya başlamıştım. changbin çok üzülmüş olmalıydı ama şuan seungmin ile mutluysa onun adına sevinebilirdim. fakat kendimi kötü hissetmeye devam ettim. ona bunca zamandır acı çektiren bendim ve farkında bile değildim.

yatağımdan kalkıp stüdyo odasına girdiğimde masamdaki kağıtlara baktım. aralarından changbin'in bana yazdığı sözleri bulmaya çalıştım. yaklaşık beş dakika baştan sona aradım. yoktu. sanki yer yarılmış içine girmişti. artık netleşen tek bir şey vardı. changbin bana kesinlikle aşıktı. ya geçmişte, ya şuan.

"hay sikeyim."

bittersweet - binchanWhere stories live. Discover now