Bal

17 4 0
                                    

seungmin'in ağzından

"felix chan'in evine taşınmış."

"ee banane bundan jeongin, changbin ne yapıyor onu söyle bana." dedim.

"ne bileyim ben, sen tüm olanlardan haberdar et dedin diye söyledim."

jeongin cümlesini bitirir bitirmez masamıza doğru yaklaşan changbin'i gördüm. mutlu duruyordu bende gülümsedim ve jeongin'e "changbin geliyor." diye fısıldadım.

jeongin gittikten sonra onunla biraz konuşmuştuk daha sonra o kendi dersine bende kendi dersime gitmiştik ama çok vakit geçmeden changbin beni aradı. sesi bok gibi geliyordu. bir şeyler olduğunu anladım ve hemen dersten çıktım.

changbin küçüklükten beri ısrar edilmesinden nefret ederdi. o küçükken ağlayarak yanıma geldiğinde de sadece sarılır bana anlatmasını beklerdim, anlat diye ısrar etmezdim. şimdi de öyle yapacaktım. onu dedemden kalan dağ evine götürmeyi planladığımda çoktan motordaydık ve elleri belimdeydi.

ben neler olduğunu tahmin etmeye çalışırken aklıma bu sabah jeongin'in söylediği şey gelmişti. chan felix'in evine taşınmıştı ve changbin ile chan çok yakın arkadaştı. burdan ne çıkarabilirdim bilmiyordum. acaba changbin felix'ten mi hoşlanıyor diye düşündüm. ama mantıksız geldi.

tamam itiraf etmem gerekirse böyle bir ihtimal vardı ve ben bu ihtimalin gerçek olmasından korktuğum için kendime yalan söylüyordum. bu yüzden uzun bir süre bu ihtimalleri kafamdan atıp changbin'in iyi olması için uğraşmaya odaklandım.

dağ evine geldiğimizde ona iyi geldiğimi düşünüyordum çünkü ağlamamıştı ve mışıl mışıl uyuya kalmıştı. o sırada telefonum çaldı. bilmediğim bir numara arıyordu. dışarıya çıkıp açtım.

"alo seungmin, ben jisung. changbin'in arkadaşıyım."

"merhaba jisung." sesi aynı changbin gibi endişeli geliyordu. gruplarında bir sorun olduğu kesinleşmişti artık. ama sorun felix'in taşınması mıydı yoksa başka bir şey miydi emin değildim.

"ya changbin'i arıyorum arıyorum ulaşamıyorum, acaba bir bilgin var mı?"

"benim yanımda merak etme, biraz kötü duruyordu ama şuan uyuyor." bunu söylemem iyi miydi kötü müydü bilmiyordum ama jisung arkadaşı için endişelenmişti ve onu habersiz bırakmak istemedim.

"ah gerçekten çok korkmuştum. uyandığında beni aramasını söyler misin peki? yada söyleme daha çok üzülür. lütfen ona iyi bak üzülmesin. şimdi kapatmam gerek görüşürüz!"

sonlara doğru konuşmasını hızlandırıp kapattığında telefonu cebime koydum. gerçekten changbin felix'ten hoşlanıyor olabilir miydi? yada chan'dan. yani zaten iki seçenek vardı. tıpkı benim gibi changbin'de en yakın arkadaşı chan'den mi hoşlanıyordu? kafayı yemek üzereydim. ihtimalleri tartıp doğru olanı bulmak bu sefer canımı sıkmıştı.

eve doğru yürüdüm ve changbin'in uyandığını gördüm, ona hazırladığım makarnayı önüne koydum. biraz sohbet ettikten sonra saate baktım. gitmenin tam vaktiydi. onu havai fişek gösterisine götürecektim. hazırlanmasını söyledim ve birlikte evden çıkıp yürümeye başladık.

"yürüdüğümüze göre çok uzakta değil sanırım?" dedi changbin.

"evet değil, ve orayı çoğu kişi bilmiyor." gelmek istediğimiz yere geldiğimizde ortada bir bank vardı. oraya oturdum ve changbin'in yanıma oturuşunu izledim. arkamız tamamen yeşillikti. biraz yüksekte olduğumuz için aşağı doğruda çimenler vardı ve gerçekten buradan gökyüzü çok net gözüküyordu.

"daha önce hiç izledin mi?" dedi changbin bana.

"evet, dedem getirmişti beni buraya. bu ikinci gelişim."

"ben daha önce hiç izlemedim." nedense bu cümlesi bana çok masum gelmişti. aynı bir bebek gibiydi. birileri onu üzmüştü ve gelip bana sığınmıştı. benim yanımda güvende hissettiğini bilmek beni mutlu ediyordu. ama onun üzgün olma fikri beni delirtiyordu. neden sadece onu tüm dünyadan kaçırıp koruyamıyordum ki? mesela ikimizde burada yaşasak çok güzel olmaz mıydı? bir kaç yıl öncesine kadar bende bu yeri sevmiyordum ve dedem buranın nesini seviyorda hiç şehre yanımıza gelmiyor diye düşünüyordum. ama ona hak vermeye başladım.

o da sevdiği ile burada yaşamak isterdi hep, belki de hep hayaliyle yaşadı. en sonunda onun yanına gitti, kavuştu sevdiğine. bunları düşünürken kafamı changbin'e çevirdim. sessizce etrafı izliyordu. içimdeki ona sarılma isteğini bastırmaya çalışırken bir ses yükseldi ve changbin heyecanla gözlerini açtı.

gösteri başlamıştı ve ben büyük bir dilemma'ya düşmüştüm. havai fişekleri mi izleyecektim? yoksa onları ilk defa izleyen changbin'i mi?

ikincisini seçtim.

öyle güzel duruyordu ki, gözlerinin içi parlarken ben ona hayranlık ile bakıyordum. sesler kesildiğinde o da bana dönmüştü. çocuksu gülümsemesi hala yüzündeydi. ve ben gözlerimi ondan anlamıyordum. ciddi anlamda kitlenmiştim ona ve ne kadar utanıp gözlerimi kaçırmak istesemde bunu başaramıyordum.

işin garip yanı o da bana bakıyordu. gülümsemesi yavaş yavaş kaybolurken birbirimize yaklaştığımızı farkettim. anın büyüsüne kapılmış olmalıydım ama gerçekten yaptığım şeylerin sonuçlarını düşünemiyordum. beynim her şeyi kafamdan atmıştı bir tek changbin ve dudakları vardı.

gözlerine baktığımda dudaklarıma baktığını farkettim. etraftaki rüzgara rağmen nefesini hissediyordum. ve bu paha biçilemez bir histi. düşünsenize sevdiğiniz adam tam karşınızda ve bayık gözlerle dudaklarına bakıyor. midemde garip bir şeyler hissettiğimde aramızda sadece bir santim kalmıştı.

sadece bir santim. o bir santim ardından neler getirecekti biliyor musunuz?

bittersweet - binchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin