baş ağrısı

35 6 0
                                    

chan normalde erken uyanan biriydi ama dün fazlasıyla yorulmuş olmalı ki ben kalkmama rağmen o henüz kalkmamıştı. bedenimi yatakta biraz kaydırıp kolunun altına girdim. refleks olarak hemen beni kendine çekti. hem uyku sersemi olmasının hemde arkadaşım olmasının faydaları böyleydi işte. yanlış anlamazdı beni. bende kolumu onun belinden sarkıtıp sarıldım.

chan'in eli hafifçe saçlarıma çıkıp parmakları hareket ettiğinde tüylerim diken diken oldu. bu hareketten bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim ama yemin ederim çok güzeldi. şuan bu durumda olmamız onun aklında 'arkadaşız' anlamında olmasına rağmen benim aklımda çok daha başka canlanması biraz utanç vericiydi. ama sonuçta kimse düşüncelerimi okuyamıyordu değil mi?

kendi nefesimi tutarken onun nefes alış verişini duyuyordum, göğüs kafesinin sakince inip kalkmasınıda hissedebiliyordum. eğer biraz daha chan'in kolları arasında kalsaydım bir bebek gibi mışıl mışıl uyuya kalırdım büyük ihtimalle. o yüzden onu uyandırmamaya çalışarak sıyrıldım ama o gözlerini hafifçe açıp bana gülümsedi.

"günaydın." uykulu sesini duyduğumda tüm dünyayı bir anlığına durdurup kafamı yastığa gömüp çığlık atmak istedim çıldırmış olmalıydım ki böyle bir şey mümkün olamazdı ama uykulu chan sesi gerçekti işte, hayal değildi.

"günaydın." diye karşılık verip kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. evde ne bulduysam yaptım o sırada da chan çoktan kalktı.

"okula gidecek misin?" diye sordum önümdeki tabaktan salatayı yerken.

ağzı dolu bir şekilde kafasını aşağı yukarı salladı. "birlikte gidelim." dedi ardından.

eski günlerde her zaman birlikte giderdik okula. ilk başlarda jisung ile giderdik. üçümüz okul yolunda hep gülüşüp eğlenirdik daha sonra chan ile tek gitmeye başladık, arada jisungta geliyordu. chan ile tek gittiğimiz zamanları hep daha çok sevdim. neden bilmiyordum ama o okul sabahında sınav olsa bile kaygım kalmıyordu chan ile giderken. bazen beni yolda çalıştırıyordu ve biliyor musunuz yüksekte alıyordum.

kahvaltımızı yaptıktan sonra giyinmek için geri odaya gittik. dünkü kıyafetlerimi giyemezdim bu yüzden chan bana kendi kıyafetlerini verdi daha sonra arabasına binip okula gittik. dün okulu kalabalık sanıyordum ama bugün daha kalabalık olduğunu gördüm. asıl şenliğin ilk günü bugündü.

"bu şenlik amacı ne ki? ne yapacağız bugün?" diye sordum chan'e daha sonra ona baktım. evde çok inceleme şansım olmamıştı kıyafetlerini. siyah gömleğinin altına siyah pantolon giymişti ama normalde bu kadar sıradan olan şeyler bana fazla çekici geliyordu.

"bilmiyorum etrafta geziniriz falan işte."

o sırada yanımıza jisung geldi. gri ve siyah renkte kareli bir alt giymişti üstünde de kolsuz siyah bir tişört vardı birde şapkası. çok yakışmıştı ona. birlikte el selamı verdikten sonra okulun içine doğru ilerledik ve bizimkilerin yanına gittik. onlara hala çok fazla alışamamıştım. aralarından en yakınım minho'ydu ama o bizim okulda değildi. neyseki sahne aldığımız gün bizimle olacaktı. hyunjin ve jeongin daha çok kendi hallerindeydi ama jeongin bana yakın davranıyordu onu seviyorum. hepsini seviyordum ama felix... bilmiyordum ki tam anlamıyla tanımıyordum onu.

onların yanında durmak bir süre sonra sıkıyordu. ne yapabilirdim bilmiyordum. finallerden önce okul hep rahat oluyordu ama sıkıcı olacağı aklıma gelmemişti. sessizce yanlarından ayrılıp okulu gezmeye başladım. bazı insanlara selam verdim o sırada biri gözüme çarptı. bu seungmin'in yanındaki gamzeli çocuk jooheon'du. bir süre baktım yanında sevgilisi yoktu. yanına gitmeli miyim diye düşündüm en sonunda yapacak başka bir işim olmadığını düşününce gittim.

bittersweet - binchanWhere stories live. Discover now