sayamadığım vedasız kaçışlar

19 6 0
                                    

seungmin'in ağzından

yaklaşık on dakikadır dönüp durduğum yatağımdan sonunda kalma kuvveti bulabilmiştim. yatağımın hemen karşısındaki balkona çıktım ve masada duran sigara paketini alıp tekini yaktım. normalde insanlar sabah uyanır işlerine yada okula gider daha sonra eve gelip akşam olduğunda uyurdu ama ben biraz farklıydım. bulduğum her aralıkta uyuyordum. az önce okuldan gelmiş ve uyumuştum, şimdi ise balkondan büyükanneyi ve hayatımı adadığım çocuğu izliyordum.

bir yanım her zaman şansız olduğumu savunurken bir yanımda şanslı olduğumu söylerdi. okulda changbin ile birazda olsa vakit geçirdikten sonra onun aniden çekip gitmesi şansızlığımdı ama telefonunu yanımda unutmuştu. buda demek oluyordu ki onu tekrar görebilmek için bir nedenim vardı. şanslıydım yani.

changbin yemeğini yedikten sonra üzerime rahat bir şeyler giydim, balkondan hemen sigara paketimi aldım ve elimde tuttuğum changbin'in telefonu ile hızla merdivenlerden indim. büyükannenin yanına gidip changbin'in nereye gittiğini sordum.

çocukluktan beri burada oturuyorduk ve bir sürü arkadaşım vardı. ama benim en sevdiğim changbin'di. diğerleri futbol oynamayı severken ben başka şeylerle ilgilenirdim. changbin'de öyleydi işte. birlikte sürekli büyükannenin yemeklerinden yer sonra bisiklet sürerdik. ben aslında bisiklet sürmeyi bilmiyordum ama changbin öğretmişti. düştüğümde yaralarımı sara sara sevdirmişti bana bisiklet sürmeyi. sonra saklambaç oynardık. iki kişiyle nasıl oynanır demeyin gayet eğlenceli oluyordu. ben saklandığımda changbin beni hep buluyordu, ama ben onu uzun süre bulamıyordum "changbin!" diye bağırıp ağlamaya başladığımda o gelip buradayım diyordu.

ondan küçüktüm ama biz çok iyi anlaşıyorduk. bir keresinde changbin ile her zamanki oyun oynadığımız yerde onu bekliyordum. yanıma geldiğinde ağlıyordu. ne olduğunu sorduğumda halası ona istediği oyuncağı almadığını söyledi. hemen annemle babama koşup onlara oyuncak robot istediğimi söyledim ve hemen aldılar. bende onu changbin'e verdim. o gün bana sarılmıştı, ve yanağımı öpmüştü. hala o hissi hatırlıyorum ve ne zaman hatırlasam o anki çocuk ruhumla seviniyorum.

zaman geçtikçe biz büyüdük, biz büyüdükçe evimdeki oyuncaklar arttı, oyuncaklar arttıkça babamın bana gösterdiği şiddet de arttı. ne zaman babamdan dayak yesem changbin'in yanına gidip ona sarılırdım. bana teselli veremeyip o da ağlardı. ama hemen sonra oyun oynamaya başlardık. changbin olmadığı zamanlar büyükanne bakardı bana.

bir gün yine koşarak dışarıya çıkmıştım. diğer çocuklar top oynamak için çağırmıştı ama ben changbin'i bekliyordum. top oynayan en büyük çocuklardan biri yanıma gelip beni pataklamaya başlamıştı. büyükanne bizi ayırdıktan sonra buluşma yerimize gidip ağladım. bir süre sonra changbin yanıma gelmişti.

elinde ona verdiğim robot vardı, hemen ayağa kalkıp ona sarıldım. çocukların bana ne yaptığını anlattım daha sonra bana oturmamı söyledi ama o oturmamıştı. bana önce robotu verdi. teşekkür etti ve taşındıklarını söyledi. çok üzülmüştüm. canım acımaya başlamıştı. ama dizim kanadığı için değildi, o yaraları saracak kişi gittiği içindi. yanıma eğilip elime bir yara bandı koydu. "artık yaralarını kendin sarman gerek." dedi. ben o hemen gitmeden önce koştum ve yanağını öptüm. hiç bir şey diyememiştim. elimde robot ve yara bandı ile büyükanneye gidip ağladım.

sonraki olaylar hep böyle gelişti. ben changbin'in hep etrafındaydım ama o beni tanımadı bile. ortaokulda bir kızla yan yana gördüğümde de büyükanneye gidip ağlamıştım. ama babam dövdüğünde gitmiyordum büyükanneye. changbin'in gelmesini bekliyordum. gelmeyecekti belki ama beklemek bile güzeldi benim için. sonra bir gün ben onunla karşılaştım, yaralarını sarmak için tuvalette ona yardım ettim. beni tanımadığını biliyordum, yada hatırlamıyordu ama yeni tanıştığı birini sürekli bırakıp gitmesi üzmüştü beni. changbin beni hep bırakıp gidiyordu. ona rağmen ben bekliyordum ve seviyordum.

onunla sahilde yürüdükten sonra evime bırakacaktı ama kendi evime götüremezdim çünkü büyükanneye çok yakındı, benim orada olduğumu bilmesi beni rahatsız ederdi. bu yüzden jooheon'ların evine doğru gittik. ve ertesi gün büyükanneden bilekliğimin düştüğünü ve changbin'in aldığını öğrenmiştim. onunla konuşmak için nedenlerim artarken hayata tutunmak için bir dal bulmuş gibiydim. o dal hep vardı ama küçük olduğum için ulaşamıyordum belkide. ve en komiği neydi biliyor musunuz? onun hakkında bildiğim şeyleri sahilde yürüken bana tekrar anlatması ve benim bilmiyormuş gibi davranmam.

tek bir gün okula gitmemiştim o günde changbin'in haberini jooheon'dan almıştım. normalde okula gitmeyi sevmezdim ama o gün keşke okula gitseymişim.

babam beni ziyarete gelmişti. üniversiteye geçtikten sonra annemle boşanmışlardı ve ben tek yaşamaya başlamıştım. her şey güzeldi ama babamın benim üzerimde kurduğu etki hala devam ediyordu. bu adam benden ne istiyordu bilmiyordum sadece psikolojik sıkıntıları olduğunu ve sinirini benim üzerimde çıkardığını düşünüyordum. uzun zaman sonra o gün evdeki her şey kırıldı. zaten bu adam bir tek kalbimi kıramıyordu. kemiklerimden bahsetmiyorum bile. ardından evi toplaması için hizmetçi gönderdi. bipolar olduğunu düşünmeye başlamıştım.

belkide o gün okula gitseydim changbin ile konuşurdum ve babam ile karşılaşmazdım. yarın zaten gidecektim ama önce yaralarımı sarmam gerekiyordu. sahnede güzel gözükmem lazımdı, mor bir göz ile, kızarmış bir vücut ile çıkamazdım.

okula gittiğimde changbin'i sadece bir kez görmüştüm. ondan sonra da lavaboya gitmiştim ama o kadar dalgındım ki, aklım dün olanlarda kaldığı için lavaboda changbin'in olduğunu oradan çıktıktan sonra anlamıştım çünkü kapıdan sesini duymuştum.

"ağlamamam lazım ama yapamıyorum jisung." demişti. onun bu halini bırakın görmek duymak bile canımı acıtmıştı. geri girmeyi düşündüm ama ne diyecektim ki? yanında arkadaşı vardı. pardon dün babam gelip ağzıma sıçtığı için çok dalgındım görmemişim ilk aşkım, iyi misin mi diyecektim.

kapının önünde saçlarımı karıştırıp ne yapacağımı düşünürken adım seslerini duyduğum gibi saklanacak bi yer buldum. karşıdaki kullanılmayan küçük sınıfa girdim. böylece onun aklında aptal bir izlenim bırakmıştım. 2 gün boyunca aramız iyidi ama şimdi resmen onu görmezden gelmişim gibi duruyordu.

etraf kalabalıklaştığında onlar sahneye çıkmıştı, izleyemiyordum çünkü sahneden uzak bir yerde prova yapıyorduk. yüzümün asık olduğunu gören jeongin konuşmaya başladı.

"hyung üzülüp durma senin suçun değildi, ruh gibi geziyorsun zaten ortalıkta, ona açıklarsın biter gider."

evet jeongin, changbin ve arkadaşlarıyla arkadaştı, aynı zamanda benimle de. hatırlıyor musunuz changbin ile sigara içtiğim günü. işte o gün jeongin, felix anlamasın diye rol yapmak zorunda kalmıştı. yoksa bal gibi biliyordu benim changbin'e aşık olduğumu.

onların sahnesi bittikten sonra biz çıkmıştık ve changbin'i sadece bir kez görmüştüm. yanında minho vardı ve onunla konuşuyordu. daha sonra ona hiç bakmadım. bakmaya yüzüm yoktu. ama jooheon ve changkyun'un söylediğine göre hep beni izlemiş.

sahneden sonra yanına gitmek istedim ama çoktan gitmişti.

hafifçe gülümsedim ama mutlu olduğumdan değildi. sadece bu changbin'in kaçıncı gidişi sayamıyordum.

bittersweet - binchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin