3'

1.3K 220 52
                                    

Yaptığımın iyi birşey olmadığını biliyordum. Hatta ona kendimi fark ettirmemem gerektiğini de biliyordum ama o bana isim bile koymuştu.

Bir süre bekledikten sonra evden çıkmıştı. Okul üstünü ev kıyafetleriyle değiştirmişti.

"Miwo! Miwo yemeğini neden yemedin? Senin burada beni anlayıp yemek getirmemi bekleyeceğini düşünerek gerçekten çok büyük aptallık yaptım hahahah."

Yerdeki küçük yemek tabağını alıp içeri girdi.

Kendine aptal demesi beni üzmüştü. Onu aptal yerine koymuştum. Suçluluk hissettim. Onun yanına gitmeliymişim gibi hissettim ve düşünmeden yanına gidip seslendim.

"Jisung!"

Arkasını döndü.

"Senin ne işin var burada?"

"Özür dilerim bırakıp gitmek istememiştim."

"Manyak şey seni gel buraya."

Dizlerini kırıp yere eğildi. Elindeki tabağı bırakıp bana uzandı. Ondan bir-iki adım kaçtım.

"Hadi ama, dün kucağımda uyumuştun şimdi mi kaçıyorsun?"

"Beni hiç görmemiş gibi davransan?"

"Biraz seveyim gel lütfen."

Elini biraz daha uzattı. Ben onu düşünüyordum. Adım atmadan geri çekildim.

"Yoksa yoğurt sevmiyor musun? Özür dilerim keşke seninle iletişim kurabilsem."

"Kurmaman daha iyi olur."

"Bu kadar miyavlarsan istesen de sevemem seni Miwo. Neyse ki annem evde değil. İki saat miyavlayabilirsin. Sadece iki saat. Annem gelene kadar."

O kadar güzel bakıyor ve konuşuyordu ki ne zamandan beri birçok şeye bu kadar duygusal yaklaştığımı hatırlamaya çalışıyordum.

Bunu düşünürken bir anlık dalgınlığıma geldi ve yanlışlıkla beni kucağına almasına izin vermiştim. Hayır hayır hayır indir beni ve gideyim. Sen de beni hiç görmemişsin gibi davran.

"Hahaa yakaladım seni. İçeri geçelim mi? Merak etme sevdikten sonra bırakacağım seni Miwo!"

Bir seferlikten birşey olmazdı. Çok kalamazdım zaten. Kucağında beni odasına götürmesine izin verdim.

Odası dışardan görünenden daha güzeldi. Evin diğer taraflarıyla odasının tarz farkı çok bariz bir şekilde belliydi ve odasının düzenini çok sevmiştim.

Beni kucağından köşedeki yatağına bıraktı.

"Bekle burada gidip tabağı yıkayayım. Annem geldiğinde görmesin."

Kapıyı kapatıp çıktığında, döndüğünde Minho'yla karşılaşsa nasıl tepki vereceğini düşündüm. Bunu yapmamam gerekiyordu ve yapmadım. Belki diğer bölümlerde yaparım. Bir dakika bunu neden söyledim bilmiyorum. Duvar çok sağlam değil galiba. Ne? Her neyse.

Odasını inceledim. Normal bir odası vardı. Mavi ve gri tonlarının göze çarptığı sade bir lise öğrencisi odasıydı. Yatağının yanındaki çalışma masasının üstünde ders kitapları vardı. Yanındaki duvara birleşik olan kitaplıkta da arasında birkaç tanesinin benim de okuduğum polisiye ağırlıklı romanlar vardı. Daha altlarda ise çizgiromanlar.

Romanlardan çıkan posterleri devamındaki duvara asmıştı. Çizgiromandaki karakterlerin olduğu posterler de hemen yanında asılıydı.

Onun hemen aşağısında ise oturup kitap okumak için kullandığını düşündüğüm minderler vardı. Eğer Jisung'un evcil hayvanı olsaydım orayı gerçekten çok severdim.

Yatağının üstündeki içinde kedi de olan hayvan şekilli yastıklarının yanına gidip kıvrıldım. O her gece burada uyuyordu. Belki de ağlıyordu. Dünkü gibi.

Döndüğünde yanıma gelip yatağına uzandı. Beni kucağına aldı ve göğüsüne koydu. Kafamı iki elinin arasına alıp yanaklarımı kaşımaya başladı. Bu.. bu harika hissettirmişti. Bunu kim yapsa harika hissederdim. Kedilerimin neden bu hareketi çok sevdiğini anlamıştım.

"Miwo, senin arkadaşın var mı? Eğer yoksa arkadaş olabiliriz. Benim yok çünkü."

"Seninle sonsuza kadar arkadaştan fazlası olabilirim."

"Kabul ettin sayıyorum. Artık arkadaşız."

Sevmeye devam ederken konuşuyordu.

"Hani arkadaşlar birbirlerine günlerinin nasıl geçtiğini anlatır ya, bunu çok yapmak istiyorum biliyor musun? Defterler dışında birilerinin benim ne yaptığımı bilmesini, merak etmesini istiyorum. Annem de beni dinlemiyor. Babam da."

"Ben seni dinliyorum. Bana anlat."

"Sen beni dinlersin değil mi? Sana bugünümü anlatabilir miyim?"

Beni sevdiği eline yaslandım.

"Bugün.. öğle arasında.." diye başladı. Sanki bir arkadaşına anlatıyormuş gibi utana sıkıla devam etti.

"Bana.. bana iyi davranmıyorlar genelde. Paramı alıyorlar. Dövüyorlar. Kaç kere anne babama söylemeye çalışsam da dinlemediler ya da olur öyle şeyler sen derslerine odaklan diye geçiştirdiler. Ben konuşurken yüzüme bile bakmıyorlar."

Derin bir nefes alıp yatakta dikleşti. Sırtını yatağın başlığına yaslayıp, beni dünkü gibi kucağına yatırıp severken devam etti.

"Bugün kantinde düzenli aralıklarla gelip benden zorla paramı alan sarı saçlı çocuk ve grubunu gördüm. Bana geldiklerinden emindim. Sonra geri döndüler. Nedenini bilmiyorum ama birkaç kişi bir çocuğa bakıyordu. Onların baktığı yöne döndüğümde baktıkları çocukla göz göze geldim. Aynı senin gibi kocaman ve güzel kahverengi gözleri var onun da. Önüne dönüp arkadaşlarıyla konuştu. Ben de önüme, dört kişilik masada tek başıma yemeğime döndüm."

"Kocaman ve güzel kahverengi gözleri mi? Gözlerimi güzel mi buldun?"

"Yaa evet öyle. Hahaha. Beni anlıyormuş gibi sustuğumdaki miyavlamaların o kadar tatlı ki."

"Lütfen göz göze geldiğin çocuktan daha çok bahset."

"Eğer beni o çocuk koruduysa neden yaptığını merak ediyorum. Ezik biriyim. Özgüvensizim. Yüzüm de güzel değil. Sevilecek bir yanım da yok. Varsa bile beni tanımıyor ki."

"Hayır Jisung çok güzelsin. Seni tanıyorum. Sen onu ya da Miwo'yu tanımamış olabilirsin ama ben seni ve güzel kalbini o kadar iyi tanıyorum ki."

"Beni anlıyormuş ve konuşuyormuş gibi miyavlaman bazen korkutucu oluyor Miwo. Konuştuklarımı gözümün içine bakarak dinlediğin için ve benimle sohbet ettiğin için teşekkür ederim."

"Rica ederim. Seni dinlemek ve kucağında yatmak güzeldi ama gitmeliyim. Beni tekrar bekleme."

Kucağından masasına zıpladım. Masadan da aralı olan cama doğru yaklaşıp parmaklığın arasından sıyrılarak atladım. Koşmadan önce arkama baktığımda bana gülerek el sallayan Jisung'u gördüm. O her şeyin en iyisini hak ediyordu.

Miwo // MinsungWhere stories live. Discover now