Oto tamirde cinayet 1.bölüm

391 133 88
                                    

🌿Hani yorumlarım 😉🌿

Hızlı adımlarla merdivenleri çıkarken içimden küfürleri sıralıyordum.
Alarmım çalmamış ve ilk defa işe geç kalıyor olmamın endişesiyle yüzümü bile yıkamadan üstüme ne bulduysam geçirmiştim.
Muhtemelen akşamdan kalma görünüyordum ama değildim.
Sadece yatmadan önce ilaçlarımdan normalden fazla almıştım.

Nefes nefese büronun kapısına geldiğimde derin nefesler alarak düzene girmesini bekledim.
Elimi kapının koluna getirdiğimde aniden açılmasıyla irkildim.
Tarık Başkomiser, büyük bedenini bakışlarını bana değdirmeden merdivenlere doğru atarken, görüş alanıma Ümit girdi.

"İhbar geldi, hadi!" diyerek omzuma elinin tersiyle vurunca elimdeki ceketi üzerime hızla geçirip peşine takıldım.
Hızlı adımlarla aynı merdiveni bu defa inerken Ümit'in bakışları beni buldu.

"Ne oldu? Gece uzun mu geçti? Diyerek alaylı bir ses tonuyla konuşunca gözlerimi devirdim ama cevap vermedim.
Bir de hesap verecek değildim amk.

Sert adımlarla arabasına binip kapıyı çarpan adamın peşinden Ümit'de arka koltuğun kapısını açınca duraksadım.
"Öne geç,biraz kestirceğim"
Gözlerini alaylı kırpıp arka koltuğa geçtiğinde homurdanıp ön koltuğa bindim.
Biner binmez çalışan motor sesiyle kemerimi taktım.
Kollarımı birbirine bağlarken hafifçe öksürüp boğazımı temizledim.
Nasıl bir yere düşmüştüm böyle? öksürük, resmen ciğerime yapışmıştı.
Büyük elleriyle sıcak klimayı çalıştırıp ayağımın altındaki ısıtıcıya ayarladığında, kaşlarım çatık yüzüne baktım ama o sadece önündeki uzayıp giden yola bakıyordu.
Yoğun meraklı bakışlarıma daha fazla kayıtsız kalamayıp gözlerini bana çevirdi.
Yüzümü iyice süzüp kaşlarını çatarak önüne döndü.
Sanırım sabahtan beri ilk defa göz bebekleri bana değmişti.
Gözleri anlık dikiz aynasından arkaya değip konuştu.

" İlaçları azalt! Bir daha seni böyle görmeyeceğim" dediğinde başımı tedirgince arkaya çevirdim ama Ümit dudakları aralık derin bir uykuya geçmişti çoktan.
Dikiz aynasına bakıp rahatlıkla konuşması bundandı.
Ne cevap vereceğimi bilemeyerek bir süre bekledikten sonra ensemi kaşıyarak çekingen bir tavırla konuştum

"Onlarsız daha kötü oluyorum"
Sesim soğuk ve biraz titrek çıkmıştı.
"Bağımlılık belirtileri. Tamamen bırak diyen yok zaten, azalt"
Öyle sert ve baskın çıkmıştı ki sesi, başka bir tonda söylese sanane deyip kestirip atacakken yapamamıştım.
Gerçi ne mümkün, istese beni şikayet edip uzaklaştırmada verebilirdi.
Sessiz cevabım ile sertçe vites çevirdiğinde ister istemez gerilmiştim ama belli etmedim. O da bir daha konuşmadı zaten. Sessizliği ürkütücü olduğu kadar sinir bozucuydu. Beni, benim silahım ile vurmuş olmasından nefret etmiştim.

Dar ve ağaçlarla çevrili bir sokağa girdiğimizde içim nedensiz huzur ile dolmuştu.
Doğanın böyle bir gücü vardı işte! En depresif halini bile müthiş bir enerjiyle dolduruyordu.
Kurumuş yaprakların döküldüğü yol, sonbaharın resmi gibiydi.
Tek katlı küçük evler görünmeye başladığında çocuk sesleri de duyulmaya başlamıştı.

Baska bir sapağa girildiğinde meraklı kalabalık göze çarptı.
Yol boyunca karınca gibi dizilmiş insan kalabalığından sadece çatısı görülen eve gidiyordu.
Bu kaşlarımı çatmama sebep olurken meraklı bakışlarımı Tarık başkomisere çevirdim.

"Amirim?"

"Gidince anlayacağız. Bende fazla detaylı bilmiyorum." diyerek kestirip attı.
Soğuk sesi az önceki sessizliğime karşı bir tavır olduğu belliydi.
Ama anlamıyordum işte!
Benim ilaçlarım, benim hayatım.
Her şeyden önce hayatıma daha önce bu kadar mûdahale edilmediği için rahatsız olmuştum. Alışık değildim ve bu bana çok geliyordu artık..
Bakınca bu şekilde çalışmakta mümkün değildi.
Sert sözlere, bağırmalara, hakaretlere hatta aşağılamalara bile alışıktım ama bu sessizlik ölüm gibiydi.
Sanki bir eşya gibi peşinde sürükleyip duruyordu, bu da mesleğimi yapmamı zorlaştırıyordu.

Kalabalığı yarıp eve geldiğimizde önünde durup el firenini çekti.
Ümit irkilip gerilirken hızla dışarı çıktı. Ben de kemerimi ağır hareketlerle çıkarırken beline silahını takmaya çalışan adama bakıp ağzımı aralamıştım ki o da kapıyı aralayıp kendini dışarı attı.
Bıkkın bir nefes verip seri bir şekilde arabadan çıkıp arkasından yetiştim.
Hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalışırken konuştum

"Tamam!"
Duraksayıp meraklı bakışlarını beni bulduğunda yavaşlamıştı.

"Tamam amirim. Azaltmaya çalışacağım" dediğimde belli belirsiz bir tebessümle bakıp ifadesiz bakışlarıyla önüne dönüp yürümeye devam etti.
Bu sefer adımlarını yavaşlatmış benim hızımla yürüyerek kalabalığı yardık.
Dizini döven bir kaç kadın, kapıda ağlarken biz de bırakılan boşluktan içeriye girdik.

Salon diye tahmin ettiğimiz odaya girdiğimizde ışığın az sızdığı büyük salonda eski koltuk takımı, tüplü bir televizyon ve iki tane vitrin dolap yanyana diziliydi.
Üçlü koltukta oturan tahminen 50'li yaşlarda olan kadın, yazmasının ucuyla ağzını kapatmış ağlıyor, yanında duran kadınlar omzunu tutmuş destek olmaya çalışıyorlardı.
Bizi gördüklerinde toparlanıp başlarında ki yazmayı düzelttiler.
Acılı kadının bakışları amirime değdiğinde yerinden hızla doğrulup ağlayarak ellerine sarıldı.

"Tarık oğlum, Allah'ını seversen kurtar oğlumu. Senden başka kimse yapamaz. Masumdur benim oğlum. Yalvarırım"
Nerdeyse ayağına kapanmak üzere olan acılı anneyi omzundan tutup engel olurken oturmasına yardımcı oldu.
Hemen yanında ki boşluğa oturduğunda ben de karşısındaki tekli koltuğa kendimi attım.

"Tamam ana sakin ol biraz. Hele anlat bakalım ne oldu?"

"Ah! Tarık oğlum ne olmadı ki?"
Bir taraftan hıçkırıklarına mani olmaya çalışırken diğer taraftan elinden geldiğince derdini anlatmaya başladı.

"Oğlum bir ay önce amcasının sanayisinde işe girdi. Kuzeniyle beraber çalışıyordu. Ama Allah affetsin çok asi, lanet bir oğlu var kayınımın. Benim oğlana da sardı. Sürekli zorbalık, kendi işlerini oğluma yüklemeler. Hani patron oğlu neticede, ses etmedi benim oğlan hepsine boyun eğdi. Bir gece mesaiye kaldı oğlum. Bu domuz da toplamış kendi gibi serseri arkadaşlarını sanayiye, getirmiş içip sıçmak için. Benim oğlan saf sessiz ama orada da rahat bırakmamışlar. Sonra nasıl oldu bilmem" diyerek hıçkırıklara boğulduğunda derin nefesini içine çekip devam etti.

"O serseri arkadaşlarından biri ölmüş. Benim oğlanı suçluyorlar. Diğerleri de şahit olmuş güya. Ama valla yalan! tilla yalan oğlum. Benim oğlum yapmaz! Karınca bile incitmez. Allah'ını seversen yardım et."
Başını ağır ağır sallayıp ayaklandı. Bakışlarını kapıda duran Ümit' e çevirdiğinde gözleriyle gelmesini işaret etti.
Hızlı adımlarla amirimin dibinde bitti.

"Ümit oğlum kim bakmış davaya? Bizi olay yerine kimse çağırmadı?"

"Sanayi bölgesi merkeze daha yakın olduğu için oradaki ekip gitmiş."
Kaşları sinirle çatılırken sıkıntılı bir nefes verdi

"Rüstem itinin ekibi?"
Sorgulayacı ses tonu baskın olduğu kadar ürkütücüydü.
Ne döndüğünü pek anlamasam da bir şeyler olduğu ortadaydı.
Ümit'in korkuyla başını ağır ağır sallaması ve amirin endişeyle çenesini kaşımasının başka bir sebebi olamazdı.

"Sikik!" bir fısıltı gibi çıkan öfkeli sesini sadece Ümit ve ben duymuştuk.
Bir süre sonra başını anneye çevirip biraz eğilerek ellerini tuttu.
Öpüp anlına koyduktan sonra araştıracağını ve asla peşini bırakmayacağını söyleyerek hızlı adımlarla çıkışa doğru yürüdü.
Bizde peşinden yetişmeye çalışırken benim bakışlarım gergin omuzlarındaydı.

Neydi bu adamı bu kadar özel kılan?
Neredeyse ilçenin yarısı onu tanıyor ve saygı duyuyordu.
Özellikle sonsuz bir güvenle sarmalamalarıda ayrı bir merak uyandırıcı durumdu.

Ne zaman bu bana fazla ve yapmacık gelse onun yüzünde ki ifadeyi gördüğümde hepsi dağılıyordu, zira onlar kadar acı çekiyordu.
Soğuk bakışları ve ifadesiz yüzüyle bütün bir günü geçiren adam, müşkül biriyle karşı karşıya gelince çaresizce onlarla aynı hisleri paylaşıyordu.
Bu da benim aklıma her zaman ki soruyu getiriyordu.

Ya bu adam iyilik maskesi takmış bir şeytan, ya da sadece başarılı olmayı kafaya takmış bir işkolik.

Ya da ben tamamen yanılmıştım..

Bitti

Görüş ve önerilerinizi bekliyorum mutlaka öpüldünüz 😘🌿



Kâbus 🔍 (KİTAP OLUYOR) 📢📢Where stories live. Discover now