Bölüm 37

7 0 0
                                    

Yalnızlığı, kalabalıklar içinde yalnız kalana sor.

Geçmişi ile yaşayan geleceği yaşayamaz derler lâkin benim için bu doğru değil. Bana göre geçmişin ile yüzleşip üzerine gidemedikten sonra geleceğini ne kadar çok inşa etmeye çalışırsan çalış temeli sağlam değildir. İlk sarsıntı da bütün dünyanı başına yıkar. Yarım kalmış bir geçmişim, ruhumdaki travmalar bugünü bile doya doya yaşamama izin vermiyordu. Belki de bu sebeple baş komiserimin beni arkada bırakmasına takılmış kendimi küskün çocuklar gibi hissetmiştim. Burnuma gelen menemen kokusuyla gözlerim aralanırken nerede olduğumu başta anlayamamış daha sonra tanıdık gelen kanepem ile salonumda olduğumu kavramam uzun sürmemişti.   Mutfaktan gelen kaşık ve bardak sesleri Tarık baş komiserimin sıcak kahvaltısını hatırlatmış içim sıcacık olmuştu. Uykulu halimden sıyrılıp daracık koltuktan doğrularak ayaklandım. Mutfağa doğru yürüdüğümde önüme aniden çıkan beden ile irkildim, zira o da elindeki el bezi ile yüzüme bakarken korktuğu elini göğsüne götürüp derin nefesler almasından belli oluyordu. "Korkuttum mu?" Saçlarımı karıştırıp sorduğumda ocağın üzerindeki menemene değdi bakışlarım. Mis gibi kokuyor, kolay kolay açlık hissetmeyen beni yoldan çıkarıyordu.  "Yok, hâlâ uyuduğunu sanıyordum." Dediğinde bakışlarım onu buldu. Evimde, hatta karşımda olması bile bazen gerçek gelmiyordu bana.  " Zahmet etmeseydin keşke, kendine göre bir şeyler hazırlasaydın." dedim iç sesime inat. "Olur mu, ne zahmeti? Elime yapışmadı ya. Bu arada ben uyandığımda yoktular, gittiler mi?"  diye sordu salonda gözlerini gezdirip. "Küçük bir işleri vardı, gelirler ama kahvaltıya yetişebileceklerini sanmam" dediğimde elini saçlarına götürüp kulaklarının arkasına sıkıştırdı. "O zaman beraber yaparız" dedi utana sıkıla. Bakışları beni bulunca yüzü şaşkınlıkla kasıldı. Başta ne olduğunu anlayamadım lâkin daha sonra kıvrılan dudaklarımı fark etmem uzun sürmemişti. Güzel bir kızın karşımda utana sıkıla şekilden şekile girmesi gözüme çok tatlı gelmişti ve bu da diğer her şey gibi bir ilkti, zira ben kimseyi sevimli ya da güzel bulacak kadar düşünmezdim. Zaman durmuş gibi geçen dakikalarda masada çatal bıçak sesinden başka ses yoktu, zira gergin bir havanın kasveti sarmıştı ikimizi. Ne o konuşuyor ne de ben konuşacak şeyler bulabiliyordum. İkimize de yaşadığımız bu durumun tuhaf geldiği ortadaydı.

"Bu arada ellerinesağlık menemen güzel olmuş" dedim zorlukla bir konu açarak. "Afiyet olsun.Abimin tarifi içinde mayonez ve ketçapta var biraz" dediğinde kaskatı kesilmişparmaklarım arasında olan çatalım titremeye başlamıştı. Ayşe'nin ise pişmanlığıbirbirine bastırdığı dudaklarından belli oluyordu. Elimdeki çatalı tabağımınkenarına bırakarak boğazımı temizledim. "Ben.." konuşmak için dudaklarımıaraladığımda sözümü kesti. "Senin suçun değildi!" dedi aniden. Şaşkın biraz dameraklı bakışlarımı yüzüne çıkardım lâkin o önündeki bardağını iki eliylesımsıkı sarmış dolu gözleri ile onu izliyordu. "Senin bir suçun yok! O acıyıkaldırabilmek için suçlayacak, hatta nefret edecek birine ihtiyacım vardı." Dediğindebir bıçak göğsümü delmiş gibi sızlıyordu. Belki de kendimi suçlamaya benimdeihtiyacım vardı. "Ama ben emirlere uymadım" dedim zorlukla ama o başını olumsuzsallayarak cevap verdi. "O da peşinden gelmeyi seçti. Onunda seçme hakkı vardı."Dedi titreyen sesiyle. "Sadece beni yalnız bırakmak istemedi, öleceğinibilmiyordu. Bilseydi.." dediğimde sözümü tekrar kesti. "Yine gelirdi. Sonuçtaabim sırtından vurulmadı, sana gelen kurşunun önüne atladı. Abim hep böyleydiişte! Sevdiği insanları korumak için her şeyi yapardı." Gözlerindeki yaşlaryanağından çenesine bir yol çizerken yüzündeki acı dayanılmazdı. "Belki desadece bir refleksti" dedim her ne kadar inanmasam da zira son anlarındaki yüzüöyle olmadığını hatta arkadaşını kurtardığı için rahatladığını gösteriyordu. "Abimbizi arkasında bıraktı. Bize rağmen senin hayatın için kendi hayatını hiçesaydı. Abim bunu boş yere yapmaz. Bize rağmen anlık kararlar verecek birideğildir. Eğer senin hayatın onun için, bize rağmen kendisinden kıymetliysedeğdiğini düşünmüştür." Anlamsız sorgulayan bakışlarımı ona diktim. İşte bu çoksaçmaydı. Benim hayatım neden onunkinden daha kıymetli olsun? "Neyime değecekbenim? Dedim acılı bir alayla. "Ben de bilmiyorum ama abime güveniyorum. Seniniçin ölmesi boşa değil, eminim" dediğinde aksini söylemedim. Zira bir teselliyeihtiyacı vardı madem, elinden almadım. Ne kadar boş işe yaramaz bir adamolduğumu, insanlara nasıl değersiz bir çöp gibi davrandığımı söylemedim.Abisini aşağılayıp durduğumu ya da insan sevmeyi bilmediğimi söylemedim. İyibir insan olduğumu bilmeye ihtiyacı vardı madem ben de kötü bir adamımdiyemedim. Çalan telefonum sessiz düşüncelerimizi dağıtırken cevapladım. "Efendim baş komiserim" diyerek birtaraftan karşımdaki dağılmış bedene baktım. "Suna kapıda, kızın yanında o duracak. Ben seni aşağıda bekliyorum" Diyenbaş komiserim ile derin bir nefes aldım. Bir şey söylemeden ayaklanıp mutfaktançıktım. Sanırım arkama bile bakmadan kaçmak istiyordum. "Oğuz!" arkamdan gelensesi ile bakışlarımı dağıttığım bedene çevirdim. İsmim ilk defa dudaklarındandöküldüğü için biraz şaşkın, biraz da tarifini yapamadığım hislerle dolmuştum.Birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapattı. Arkasındaki ellerini çıkardığındasiyah atkımı görüp kaşlarımı çattım. Baş komiserimin bana aldığı lâkin birtürlü takmaya elimin gitmediği atkıydı. "Odandaydı, hava bugün soğuk" dediğindehareketsiz kaldım. Ben atkıya uzanmayınca aramızdaki son boşluğu da kapatarakparmak uçlarında yükselip kollarını boynumun arkasına getirdikten sonra atkıyıensemden sardı. Sıcak nefesi yüzüme çarparken kalbimin hızı yükselmiş menekşeyiandıran kokusu burnuma dolmuştu. Bu anlamlandıramadığım his kaslarımıhareketsiz bırakıp düşünme hızımı yavaşlatırken kalbim göğsümü yumrukluyor,nefesim düzensizleşiyordu. Elaları kusursuz bir renk cümbüşünü sunarken yavaşçauzaklaşmış kulağımda bile çınlayan nabzımın sesi yavaşlamıştı. "Dikkatli ol!"Kaşlarım çatılırken kızaran yüzüne ve içinde çokça şefkat biriktiren sözlerinehayretle baktım. Tutuk hareketlerle arkamı dönüp evden çıkarken düşünce yetimikaybetmiştim zira aklımdan çıkmayan anların başka bir açıklaması olamazdı. Merdivenlerdençıkan Suna gülümseyerek günaydın demiş ben ise yüzüne bile bakacak gücükendimde bulamadan yanından geçip gitmiştim. Arkamdan endişelenmememgerektiğini kendisine emanet olduğunu tereddütlü sesiyle söylese de durdurmadı.Ben de arabada beni bekleyen baş komiserime yürüdüm. Hayat büyük bir hızlailerlerken beni anlamlandıramadığım sorularla yalnız bırakıyordu. Daha önceçalışmadığım bir yerden gelen bu problem beni tereddütte bırakıyordu. "Yine suratın Perşembe pazarı gibi" Baş komiserimin sesi ile duygu denizinden çıkarken sorunun ne olduğunu bile algılamakta güçlük çektim. "Ne?" Yüzünde oluşan alaylı ifadeyle bakıp yola döndü. "Bir şey mi oldu evde?" Bir şey oldu mu? Kendime sorduğum sorunun cevapsız kalması gibi baş komiserimin sorusunu da cevapsız bıraktım. O da çok üstünde durmadı zaten. "Bir şeyler bulabildiniz mi baş komiserim?" diye sorabildim sonunda. Hâlbuki bu sorunun cevabı için bütün gece sabah etmiştim zorlukla lâkin ne zaman unutmuştum? Alaylı bir tebessümden sonra cevap verdi. Sanırım benim fark ettiğimi o da fark etmişti hatta muhtemelen benden önce. "Evet, bir şeyler bulduk. Hatta Tahir'in kendisini bulduk. Şimdi Ümit ile emniyette dedir." Dediğinde şaşkındım. "Bunu şimdi mi söylüyorsunuz baş komiserim? Sorguladınız mı? Ne dedi?" diye soruları heyecanla sıraladım. "Henüz sorgulamadık." Kaşlarım çatılırken bedenimi ona döndürdüm. "Ne demek sorgulamadık? Neyi bekliyorsunuz?" sesim biraz öfkeli çıkmıştı çünkü günlerdir adamdan bir iz bulmaya çalışıyorduk ve belki de aradığımız en önemli anahtardı. " Çünkü yeni yakaladık. Ümit onu emniyete götürürken ben seni almaya geldim." Baş komiserimin mantıklı bir adam olduğunu sanırdım lâkin bu hareketleri mantıktan uzaktı. "Baş komiserim benim ile zaman kaybetmek yerine neden adamı sorgulamadınız?" Bakışları beni bulunca sıkıntılı bir nefes verdi. "Dün gece arkamdan küskün bir çocuk gibi bakmasaydın, o adamı çoktan sorgulamış davayı bile çözmüş olabilirdim." Dediğinde nefessiz kalmış içim ağlama isteğiyle dolmuştu. "Benim için mi?" fısıltıdan farksız sesimle sorduğumda hüzünlü bir bakış atıp yola döndü. Ben ise içimdeki çocuğun mutlu çığlıklarını bastırmak için başımı yanımdaki cama yaslayıp hızla geçip giden ağaçları saymaya başladım. İşte şimdi küskün çocuk abisiyle barışmıştı.

Kâbus 🔍 (KİTAP OLUYOR) 📢📢Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang