Kâbus başlıyor 2

129 34 44
                                    

Bol bol yorum ve beğeni bekliyorum.
Son bölümde okunma ve beğeni sayısı arası çok açıldı. Bu gidişle sadece hafta sonları yb atabilirim.
Diğer günler dergi için yazdığım kitaba yüklenebilirim.
Fırsat bu fırsat hayalet okuyucu çoğaldı madem..
Bu bölümdeki desteğinize bağlı olacak, bakalım..

Titreyen ellerim ile telefonu tekrar kulağıma götürdüm.
Birkaç saniye sonra kapalı olduğunu söyleyen telesekreter sesiyle bir küfür mırıldandım.
Yan koltuğa telefonu fırlatıp biraz daha gaza kökledim.
Onu nerede arayacağımı bilmesem de odasına girdiğimde baktığı son dosyadaki araba plakası numarası ile bir adrese ulaşmıştım.
Şimdi son hız o adrese sürerken telefonumun sesiyle heyecanlanıp arabayı hızla kenara park ettim.
Ekrandaki isimle hayal kırıklığına uğrarken cevapladım.

"Söyle Ümit bir şey buldun mu?"

"Amirimin telefonu en son eski kibrit fabrikasında sinyal vermiş"

"Bulduğumuz adrese yakın. Doğru yoldayız."

"Bende destek ekip ile hemen intikal ediyorum."

"Henüz başının dertte olup olmadığını bilmiyoruz, destek ekibe gerek yok. Sen gel yeter."

"Tamamdır. 15 dakikaya oradayım."

"Şey.."

"Söyle Oğuz"

"O gitti mi?"

"Hayır, bekle dediğin için bekliyor."

"Tamam"

"Oğuz sence amirim.."

"Eminim boşuna evham yapıyoruz.. Şarjı falan bitmiştir."

"İkisinin de mi? Üstelik amirim bu konularda çok dikkatlidir. Haber vermeden de çıkmazdı."

"Bir ilki daha gerçekleştirmiş desene" diyerek gülsemde içten içe bende endişelenmiştim.
Arabayı tekrar hareketlendirip eski kibrit fabrikasına doğru yola çıktım.

Yarım saatlik yolun sonunda yıllar önce çıkmış yangının izleri hâlâ duran dökük kömür karasına dönüşmüş fabrikaya baktım.
Soğuk hava içimi üşütürken çevreye,
Tarık baş komiserimin arabasından ya da kendinden bir iz var mı diye baktım.
Ama ıssızlığın gürültüsü hariç bir şey yoktu.
İçimi büyük bir kasvet kaplarken içeriye girip duvarlara çizilmiş grafiti resimlerine göz gezdirdim.
Tinercilerin mekânı olduğu belli olan dağınıklığa yüzümü buruşturdum.

Yağmur damlaların sızıp küçük su birikintisi oluşturduğu yerlerde gezerken ışığın belli belirsiz sızdığı bu yer tüylerimi ürpertmişti.
Gelen boğuk hırıltılı bir sesle yerimde irkilirken silahımı elime alıp sese doğru yürürken ayağıma değip gıcırtı yapan şeye baktım.
Eğilip baktığımda kalbim göğüs kafesimi yumruklamaya başlamıştı.
Bu baş komiserimin telefonuydu ve ön camı çatlamıştı.
İçimi büyük bir endişe kaplarken arkamdan gelen sese hızla dönüp silahı doğrulttum.
Ümit de kendi silahının ucunu bana doğrultmuş dururken ikimizde rahat bir nefes alıp silahlarımızı indirdik.

"Ne oldu? Bir şey bulabildin mi?"
Acı bir yüz ifadesiyle elimdeki telefonu uzattığımda elimden alıp inceledi.
Onun da yüzü korku ve endişeyle kasılırken silahının kabzasını sertçe sıktı.

"Biliyordum.. hissetmiştim" diyerek mırıldanıp duruyordu.

"Tamam oğlum sakin ol! Tarık baş komiserimden bahsediyoruz burada"
Dedim volta atıp duran Ümit'e bakarak.
Onun benden daha çok endişelenmesini anlıyordum. Zira ben birkaç ayda Tarık başkomiseri bu kadar benimsemişken o yıllardır onunlaydı.

Kâbus 🔍 (KİTAP OLUYOR) 📢📢Where stories live. Discover now