8: Aciz ve Pis Olan Her Şey

664 83 31
                                    

Ahu Sağlam- Bir Yarım Özgürlük

Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak...

Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.

Cahit Sıtkı Tarancı

Cahit Sıtkı Tarancı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1944;

Ömür. Yaşarken çok uzun, ölürken ise çok kısadır. Yalnızca o milisaniyelik düşünme anında insan, "ne çabuk!" diye düşünüyor olmalıydı. Halbuki her dakika, her saniye bir şeyler yapma imkanına sahiptik.

Her şeyi en iyi bilen, zeki tek canlılar bizdik ya! Yine de bunun ne olduğunu tam olarak kavrayabildiğimizi düşünmüyordum. Ömür dediğimiz zamanın bu kadar kısa oluşunu algılayabilmek mümkün değildi.

Zamanın çoğunu bir şeyler olmasını beklerken geçiriyor, beklediğimiz şeyin vuku bulması ise saniyeler sürüyordu. Eh, pek tatmin edici olmuyordu elbette.

İlya'nın anlattığı şeyleri duymuyordum. Halbuki onun çok güzel şeyler anlattığından emindim. İnsan bazen konuşan kim olursa olsun, ölümün kıyısından geçerken dinleyemiyordu. Cepheden gelen haberler içimi yine kesif bir ölüm korkusuyla doldurmuştu.

Ne kadar orada olmasam da, bulunduğum zamanın ruhu, damarlarıma tesir ediyor, gırtlağıma yapışarak beni derin bir tedirginliğin içine hapsediyordu. İnsan, bazen bulunduğu durumdan hiç kurtulamayacağını düşünüyordu.

"Beni dinlemiyor musun?" Eline yasladığı çenesini çekmeden konuştuğu için kelimeleri kaysa da onu artık daha rahat anlayabildiğim noktadaydık.

Öğretmen bey ilk dersimize teşrif etmişti etmesine fakat ben ruhen burada değildim. Hatta Niran kafasını kaldırsa, ruhumu İstanbul semalarında görebilirdi zannımca.

Bir şekilde kendimi burada özgür hissedemiyordum. Sanki, bunun için çırpındıkça daha da batıyordum tutsaklığa. Özgürlük ulaşmaya çalıştıkça kaçan bir kuş muydu?

"Dinlemeye çalışıyorum ama olmuyor İlya. Beni ikna etmeye çalışmak ister misin?" Belki bu tavırlar benim yaşımda bir beyefendiye uygun değildi fakat istiyordum ki benimle konuşsun, beni ikna etsin.

Çünkü o konuşunca en azından benim zihmimdeki sesler bu kadar arsız olmuyordu. İstanbul'da, son zamanlarda yaptığım okumaları düşününce, benim içimdeki ölüme bağlı yanın beni yaşattığını fark etmiştim. Ben ölmek için yaşıyordum. Evet, evet. Tam olarak ölmek için.

Güzel ve şanlı bir ölümün peşindeydim. Yaşamın boşa gitmiş olmaması bununla eşti kafamda.

"Bunu sen istemiştin. Şimdiden sıkıldın mı?" Güzel sarı kaşları havalanmıştı. Mavi derinliklerini ise beni anlamak ister gibi gözlerimin içine dikmişti. Bazen ona bir çapa gibi saplanıp kalıyordum.

Sana DairHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin