11: Karda Yürüyen İzini Belli Eden

603 83 53
                                    

Marlene Dietrich- Lili Marleen

Buradayım:
Yüzyıl önce başladım
beklemeye.
Yavaş geçip gitme zamanı:
Dumanlar
isler, puslar
yağmurlar
sıcaklar, soğuklar
rüzgarlar
kemirdi her yanımı.

Tahtalarım birer birer çürüdü boyalarım
parça parça döküldü
payandalarım
teker teker çöktü:
Yüzyıl oldu.

Oruç Aruoba

Oruç Aruoba

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

1944;

Bir yok oluşun başlangıcıydı hepimiz için doğmak. O zaman ne için yahut kimin için çabalardı insan?

Tüm bu sevgiler, tüm bu sıcak günler, tüm bu savaşlar kim içindi? Ne içindi? Birbirimizi öylece uzaktan sevmek, karşılık bulmadan öylece bir dayanak noktası bulabilmekti belki de mühim olan. Bilinmezdi.

Bazen en güvenilir tahtalar yaş, en güvenli dağlar yanardağ çıkardı. Güven, Allah'a tapmak kadar görünmez, bilinmezdi. Sadece arkamızı dönüp, gözlerimizi kapatmak gerekirdi. Çünkü insan, yaşarken en çok gözü açıkken yorulurdu. İşte o kısacık gözü kapama anında, sırtını yaslayacağı bir yer bulmak umudu yaşatırdı bizi.

Tek başına ayakta durmak, tek başına bir taştan ev olmak ne zordu... Her yanım rüzgar her yanım soğuktu sanki. Ben hep tek taştan duvar olmuştum kendime. Önüm, arkam, sağım, solum hep kendimdi. Aynaya bakar kendimi görür, arkama döner yüzüme bakardım.

Acının varlığı yaşatırdı beni. Kolum kıpkırmızı olmalı, yüzüm sapsarı kesilmeliydi yaşamam için. Kıvranırken varlığımı bulurdum.

Fakat şimdi, acı neden bu kadar acıydı? Ben bu acıdan, neden bu kadar kaçmak istiyordum? Hani yoldaştık sevgili acı? Hani sen beni, ben seni yaşatırdım?

Hiç var olmamış bir evin yıkıntısı altında kalmak mıydı tek taşımı fırlatıp atan?

Tutunduğum dalı bile isteye bırakmakla, sıkı sıkı tutunmak arasında kalışım mıydı, kalbimi sıkıp sıkıp bırakan?

Öylece oturduğum, salonun yarısını bile doldurmayan koltuğumda, korku ile çarpan kalbimle ne yapacağımı düşünüyordum. Üst kattan akmış suyun izini yaptığı duvarı izledim bir süre. İçimi izlediğim kadar değil elbette.

Pişmanlığı yaşamak gerekir miydi bunu sorguluyordum. Evin buz gibi soğuğu tenimi ısırıyordu ama zihinsel bir canavarla hiçbir fiziksel dünya acısı başa çıkamazdı. Yağmur yağacağını gürleyen gökten anladım. Bazen ben de kendimi yırtarcasına bağırmak isterdim böyle, içimden taşan şeyleri nasıl kontrol edeceğimi bilmediğim zamanlarda.

Sana DairWhere stories live. Discover now