14: Şerefli Yaralar

558 83 76
                                    

Ezginin Günlüğü- Küçüğüm

ben bir duvarım hiç güneş görmedimsen hiç güneş görmemiş bir başka duvar yüzümüz benek benek tahta kurusundanve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar- kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim- sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan- dilim dilim sı...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

ben bir duvarım hiç güneş görmedim
sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar
yüzümüz benek benek tahta kurusundan
ve sinemiz baştan başa ak üstünde karalar
- kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim
- sıyrılıp çıktım artık ölüm korkusundan
- dilim dilim sırtımdaki yaralar
ben demirbaşım sığır siniriyle dayak yedim
biz de duvarız dinliyen duyan düşünen duvarlar
bizim kucağımız terkedilmiş bir yatak gibi kirli soğuk
ve bizim kucağımızda kasırgalı insanlar

Attila İlhan

1944;

Birkaç gündür kendimi iyice çeviri işine vermiş, dil konusunda da hız kazanmıştım. Azimli bir sıçan olmanın hakkını veriyordum kendimce. Elimde yapabileceğim tek bu varsa, en iyisini yapmalıydım. En azından öyle düşünmeye çalışıyordum.

Çünkü geceyle yalnız kaldığımda, o boğucu karanlık beni yutmak ister gibi davranıyordu. Tek başıma uzay boşluğunda savrulduğumu hissediyordum. O biçimsiz kara delikten beni kimse çıkaramayacakmış gibi gelmeye başladığında, nefes seslerim duvarlarda yankı oluşturuyordu.

O anlarda kalkıp kaleme kağıda sarılmak istesem de içimde bir şeyler engeldi buna. Bundandır ki sabaha kadar üstümdeki, yanı başımdaki karabasanla savaşıyordum.

Yine de gün doğunca, o gecede de ölmemiş olmamın verdiği rahatlıkla, gururla kalkıyordum ayağa. Ölümün var olduğunu iliklerime kadar biliyor, hissediyordum. Fakat onun o güzel yüzüne aldanmamam gerektiğini biliyordum.

Acıyla ya da mutlulukla yaşamanın verdiği hazzı hiçbir ölümün vermeyeceğini biliyordum. En çok da dar ağacında asılan gencecik boyunların borcunu taşıyordum kamburumda. Öyleyse yaşamak, tek kendim için değildi! Zaten hiçbir yaşam bireysel olamazdı ya.

Annesi için, çocuğu için, eşi için, arkadaşları için yaşayanlar bol ne vardı bu dünyada? Herkesin zaman zaman bu dinmeyen acı diye tanımladığım yaşamın bitmesini istediği vakitler oluyordu. Fakat hepimiz birbirimizin gözünün içine bakıyorduk. Bizler, ölüler için bile yaşıyorduk.

Sabahın er vaktinde, serinlikte İsmet'i özlediğimi fark edince sokağa fırlamıştım. İsmet bir kardeş, bir memleket özlemi demekti benim için. İsmet'i görünce, rutine binmiş bir hayata duyduğum özlemim gidiyordu. Göresimin geldiği herkesin yerini bir İsmet tutuyordu.

Bundan olmalı, insan kimseye ihtiyaç duymasa dahi, anılara ve onu hatırlatanlara tutunuyordu.

Ya da ben duygusallığımı atamıyordum gurbette. Her şeyin romantikliğine bağlanıyordum dünyada. Gerçi edebiyat demek benim için bu demekti... Ne kadar sert adamlar da olsak, ne kadar gerçekleri de yazsak yaşamın ve ölümün romantikliği vardı kelimelerin diziliminde.

Sana DairWhere stories live. Discover now