9: Herkes Kendine Sürgün Biraz

569 74 42
                                    

Kemal Sahir Gürel, Eylem Aktaş- Dalgakıran

Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
Su olsan kimse içmez,
Yol olsan kimse geçmez,
Elin adamı ne anlar senden?
...
Bir de bulutları görürsün,
Bir de bulutları görürsün,
Bir de bulutları görürsün.
Köpürmüş gelen bulutları.
Başka ne gelir elden?

Yaşar Kemal

1944;

Özlem sancısı diye bir şey vardı bu dünyada. Aynı karın ağrısına benzer, kıvrandırdıkça kıvrandırırdı insanı. Fakat ne yaparsan yap, geçmek de bilmezdi.

İşte İlya'nın gidişinin bedenime tezahürü buydu. Bir insanın yokluğu, bedenimde elle tutulur hâle gelmişti. Hiç mi hiç şaşırmıyordum ya bu halime...

Çünkü ben kendimde neyin tam olduğunu ve neyin eksik olduğunu iyi biliyordum. İşin iyisi miydi bu kötüsü müydü, işte onu bilmiyordum.
Şu an karşımda oturuyor olsa da özlüyordum. Bir insanın gideceğini bildiğinizde işler bu noktaya kadar geliyordu. Çünkü asla sizinle tamamen kalmayacağını biliyordunuz.

Sadece zamanın keyfini çıkarmak, yüzünü ezbere almak gerekiyordu. Eh, ben her şeyden anlam çıkaracaksam, anı yaşamak derdim buna.

İlya kötü her şeyin iyisiydi bana kalırsa. Kötü olan her şeyi, güzel yapabilecek kadar güzel. Dokunduğu altın olan Midas...

Svetlana'nın kafesinde yine bana Rusça anlatıyordu. O güzel saçlarının hemen üstünde duran gaz lambası yumuşakça yüzünü aydınlatırken ona hayran olmamanın imkansızlığını nasıl anlatabilirdim bilmiyordum... Hem de o yaptığı işin hakkını böylesine verirken.

''Yahu sen beni neden hiç dinlemiyorsun?'' Elime yasladığım yanağımı çektim derin bir uykudan uyanır gibi.

''Dinliyorum. Her şeyi anladım.'' dedim yakalanan yaramaz bir çocuk gibi.

''En son ne dedim peki?'' Yüzündeki gülümseme benim dinlemediğime çokça emindi.

''Şey...'' diye geveledim ağzımın içinde. Kafenin duvarlarına, yerdeki fayansların desenlerine baktım bir süre. Yalnızca vakit kazanmaya çalışıyordum. Bir şeyler yakalamıştım sonuna doğru ama, hareket eden dudakları öyle güzeldi ki, unutuvermiştim.

''Böyle olmayacak. Aklın nerelerde senin?'' Sende diyemiyordum işte. Hayır, sadece aklım olsa iyiydi. Tümüyle kalbimi de vermiştim. Elinde ne denli kırılgan bir şey tuttuğunu bilmeyen bir çocuk gibiydi.
Ya kırsaydı ama bunun nelere sebep olabileceğini bilmeseydi?

''Asıl sen nasıl bu kadar odaklanabiliyorsun?'' diye sordum.

Gerçekten bir şeyler anlatırken kendinden geçiyor, her şeyiyle kendini karşısındakine veriyordu.
Bildiği şeyleri anlatmanın hazzını sonuna kadar yaşıyordu İlya. Galiba ondan bu kadar hoşlanmamın en büyük sebeplerinden biriydi bu durum. İnsan ne tuhaf şeylerden hoşlanıyordu? Karşısındaki insanın en küçük, farkında olmadan, en doğal şekliyle yaptığı hareket bazısının öyle hoşuna gidiyordu ki, işte diyordunuz, budur.

''Bilmem... Birilerine bir şeyler anlatmayı, konuşmayı seviyorum sanırım. O yüzden tamamen bunu yapmak için çabalıyorum. Dildeki o küçük noktaları keşfettikçe aydınlanan gözleri seviyorum. Hele bir de sen öğrendiğin şeyleri cümle içinde kullandıkça bendeki mutluluğu görsen neler düşünürsün acaba?'' Arkasına yaslandığında omuzları gerilmiş, olduğundan daha geniş hale gelmişti.

Sana DairWhere stories live. Discover now