30: Geçmiş Zaman Kahramanları

378 57 47
                                    

Origa- Poliushko Polye

Bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
Yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde

Bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
Yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş

Soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerine
Kapılıp gidiyorum saçının sellerine

Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar

...

Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım

Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
İşte yeni bir dünya peygamber sözlerinden

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm

Erdem Bayazıt

Erdem Bayazıt

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


1945;

Mevsim kendini yaz iklimine bırakmadan evvel, dökülmüş kanları yıkamak isterdi. Bundandır herhalde, her yer yağmurluydu. Arabanın camına ritmik şekilde vuran damlalar, kayarak sonsuzluğa uğurlanıyordu. Onları izlerken uykum gelse de gözlerimi kapatmıyordum.

Vedalardan bunalan yüreğim beni uyanık kalmaya zorluyordu. Elimden geleni yapıp, hiçbir yere sığamamış olmak beni derinden yaralıyordu işin açığı. Kendi ülkemi geçiyordum da, sığındığım yere de adı konmamış bir sürgünün gölgesinin düşmesi bana kendimde bir sorun var gibi hissettiriyordu. Oysa sorun bizde miydi sadece? İnsan en çok kendiyle yüzleştiğinden olsa gerek, kendini suçlamaya daha bir meyilli oluyordu.

Saatlerdir direksiyon sallayan İlya'nın yüzünden bir şey okumak mümkün değildi. İkimiz de kendi ülkesinden sürülmüş olmanın acısı içindeydik. Onca ortak acı vardı ama bunda da ortak olmaya gerek var mıydı?

Sanki birbirimizin bütün acılarına yetişmek için yaşanıyordu bunca şey. Bir güç, bizi bütün haline getirmeye çalışıyordu. Fakat birleşemeyecek kadar parçalı hissediyordum. Onun da öyle hissettiğinden şüphem yoktu nedense.

İsmet'ten ayrılırken bu kadar zorlanacağımı tahayyül edemezdim. Uzvumu koparıyorlar gibi gelmişti bana o an. Suratına bakamamıştım çocuğun. Niran'ı toprağa böyle gömmüştüm işte. İsmet benim memleketimdeki son ipimdi. Böylece bu da kesilmişti. Şimdi herkes kendi hayat yolundaydı.

Zürih'e gidiyorduk. Savaştan kaçanlar için en iyi seçenekti. İlya'nın bir arkadaşı sayesinde bu arabayla Rusya'dan çıkabilmiştik. Sonra bir araba daha değiştirip yolun geri kalanını öyle gidecektik. Plan buydu.

Açtık, susuzduk, kimsesizdik... Yüzümüzden sadece yorgunluk ve keder okunuyordu. Bu kadar kısa sürede her şeyi kaybetmek insana ne hissettirirdi, kederden başka? Elbette üzülecektik, yorulacaktık fakat biliyordum ki ademoğlu denilen ahlaksız mahluk her ahvale alışırdı yahu.

Sana DairWhere stories live. Discover now