19: Ufku Muallak Deniz

475 75 52
                                    

Fonola Band- Bella Ciao

Evet, ilmektir boynumdaki ama ben
kimsenin kölesi değilim
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya
tarantulaymış benim adım diyecek değilim
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı
kendime rabb bellemiyeceğim
razı değilim beni tanımayan tarihe
beni sinesine sarmayan
tabiattan rıza dilenmeyeceğim.

İsmet Özel

1944;

Yemek yemek için geldiğimiz yerde İsmet, ben, İlya ve Dmitri vardı sadece. Tabii ki İlya sayesinde olmuştu bu durum. Zaten oda bomboştu, biz de yere oturmuş elimizdeki konserveleri tırtıklıyorduk. Bana kalırsa açlık dünyanın en garip ihtiyaçlarından biriydi. Başımıza ne gelirse gelsin, kim ölürse ölsün acıkıyorduk. Bitmek bilmeyen bir yaşam döngüsünün içine hapsolmuşum gibi hissettiriyordu bu durum bana.

İsmet'i gördüğümde öyle sıkı sarılmıştım ki, İlya ayırmak zorunda kalmıştı. Herkesin ölme ihtimalinin yüksek olduğu zamanlardaydık sonuçta. Yaşadığını görmek içimi müthiş rahatlatmıştı.

O yüzden dibinde oturmuş, bir santim uzağa kaymasına izin vermemiştim. Katyuşa da birkaç dakika benimle ilgilendikten sonra tekrar İlya'nın kucağına tırmanmıştı. Sanki benim iyi olduğumdan emin olmak istemişti. Olduğunda da aramızdaki sözsüz savaşa kendince devam etmişti bence.

Svetlana ise ortalarda yoktu. Sormak istiyordum ama uygunsuz kaçacağından şüpheleniyordum. "Giryan, elindekiyle oynama, ye lütfen." İlya'nın sesiyle, gözlerimi ona çevirdim.

Dakikalardır plastik çatalla oynadığım yemekten bahsediyordu. "Yiyorum." Dedim, yalan söyleyerek. Düşüncelerimle meşgul olduğumdan elimdekini unutmuştum.

"İlya bey haklı Giryan abi. Bir daha ne zaman yemek yeriz belli değil, yiyebildiğini yemelisin." Belirsizlik hepimizi endişelendiriyordu.

Bence kimse tam olarak bir şeyi bilmiyordu zaten. Savaşlar biraz böyle yürürdü. Kimse hiçbir şeyden tam anlamıyla emin olmaz, askerler bile ne yaptığını bilmeden hareket ederdi. Seferberlik duygusuyla yapılan her şey vicdani olarak onaylanırdı. Eğer böyle olmasaydı, savaşmak imkansız olurdu. Çünkü cepheye, hiç cephede olmak istemeyen insanlar da gidiyordu. İnsan aklını kaçırmamak için, bu durumu bir şekilde kılıfına uydurmalıydı. Karşı taraf insan değil, düşmandı. Kötülüğün temsili canavarlardı. Kendi hayatları, aileleri olduğu düşünülürse hepimiz mahvolurduk. Böyle yaşamak zordu.

"Haklısınız. Yavaş yiyorum sadece." Dedim konuyu kapatmak için.

İlya'nın derin gözleri bir süre daha üzerimde kalsa da, daha sonra kucağındaki ona sırnaşan Katyuşa'yı okşamaya devam etti. Katyuşa çokça sevildiğini bilir gibi mırlıyordu. Bugün onu kıskanmıyordum, İsmet kaybolacakmış gibi yanında oturmak istiyordum.

"Komrade, bir şey diyecektim ben sana. Hazır hepiniz buradayken söylemek daha iyi olur." Dmitri boğazını temizleyerek konuşunca ona döndük hepimiz. Bastonu yanında yerdeydi hemen.

Tepemizdeki tek ampul olan beyaz ışık gözlerimi yorsa da, açık tutmak için direniyordum.

"Söyle." İlya elindekini yemeye devam ederken, bakışlarını bana değdirip geri çekti. Acıkmış olmalıydı. En çok o koşturuyordu.

"Ben bir şeylerden şüphelendim." Söylemekte kararsız gibiydi. İlya'nın kaşlarının çatıldığını görmüştüm o ara.

"Söyleyebilirsin Dmitri. Neyden şüphelendin?" Dmitri, İlya'ya bakmaya devam etti.

Sana DairHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin