5. BÖLÜM

5.2K 452 37
                                    

Bugün ilk sahur büyük ihtimalle sahur vakitlerini yazmakla geçireceğim.

Not: buraya bir şeyler yazıyorum ama sanki boşa kürek çekiyormuş gibi hissediyorum. Kendi kendime konuşuyormuşum gibi.

İyi okumalar!

...

Karşımda cevap bekleyen bir prens vardı. Vania krallığının son prensi. Bunu ona söylesem ne hissederdi acaba? Onu bilmiyordum fakat şuan ben karmakarışık hissediyordum.

Bir daha evime dönebilecek miydim? Ekip mesajımı almış mıydı? Arkadaşlarım ve babam beni aramış mıydı? Her şeyin de ötesinde buradan çıkabilecek miydim? Eski hayatıma geri dönebilecek miydim? Dönemezsem burada ne yapacaktım?

Sanki kafamdaki binlerce soru işareti üst üste binmiş beni eziyorlarmış gibi hissediyordum.

"Ben bir arkeoloğum. Arkeolojinin ne olduğunu bilmiyorsun değil mi? Arkeoloji kazı bilimidir. Eski uygarlıklarlara ait kalıntıları bulup geçmişe ışık tutmaya çalışıyoruz."

Tepkisini görmek için durup yüzüne baktım. Tam o an karnımın guruldamasıyla yüzümü buruşturdum. Bari konuşurken guruldasaydı o zaman daha az duyulurdu.

"Beni takip et."

Cevabımı beklemeden odadan çıkınca ona yetişmek için hızla peşinden gittim. Geçtiğimiz koridorlardaki askerlerin garip bakışlarına mağruz kalıyordum. Çekinerek prense biraz daha yaklaştım.
"Önünüze dönün!"

Başlarını öne eğen askerlerle biraz daha rahat bir şekilde tamamlamıştım yolun devamını. Sola dönerek uzun bir koridora girdik, bu koridorda diğerlerine göre daha çok asker vardı ve sadece tek bir oda vardı. O oda da büyük ihtimalle prensin odasıydı. Beni sürükleyerek götürdükleri için bu detayları farketmemiş olmam normaldi.

Odadan içeri girince yerdeki sofraya oturdu prens. Büyük yuvarlak, yerden biraz yüksekte bir tahtanın üstünde çeşit çeşit yemekler vardı.
"Otur."

Çekinerek karşısındaki mindere oturdum ve evet göründüğü kadar rahattı. Aren çoktan yemeğe başlamıştı, elime kaşığı alıp önümdeki tabağa dönünce duraksadım.
"Çiçek mi yiyeceğiz?"

Bildiğimiz beyaz suyun, sudan birazcık daha katı gibi görünüyordu üstünde rengarenk çiçekler vardı.
"Senin zamanında yenmiyor mu?"

Alay ederek konuşmuştu ama ben gayet ciddi bir şekilde ona bakınca kaşığını bıraktı. "önündeki çorba Vania'nın en meşhur yemeğidir."

Kaşığımı daldırıp çorbayı kokladım. Çiçek kokuyordu işte. Tek kaşımı kaldırarak sordum "İçine ya zehir koyduysan?"

Bana gözlerini devirdi. Gözlerini devirmek eskiden de varmış! Bir an kendimi aptal gibi hissettim sonradan mı çıkacaktı sanki?

Ben bana kızacağını düsünmüştüm ama o beni şaşırtarak önümdeki kaseden bir kaşık alıp yedi.

"Seni öldürmek istesem böyle ucuz yollara başvurmam, etkili yöntemlerim var. Ye hadi konuşacağımız çok şey var."

Kuşkuyla bir kaşık aldım. Bu, garipti. Yediğim hiçbir yemeğe benzemiyordu ve tatlı olmasını beklemiştim ama baharatlıydı. Tadı gerçekten çok güzeldi!

Önümdeki çorbayı bitirip başka bir şeye dokunmadım. Aperatif tatlı gibi dursada baya doyurucuydu. Vucüdum bu yemeğe alışık olmadığı için acaba farklı bir tepki verir miydi? O kadar açtım ki aklıma bile gelmemişti bu ihtimal.

Boş kaseye bakmayı kesip kafamı kaldırınca prensle göz göze geldim. Dirseklerini masaya yaslamış bir şekilde beni izliyordu. Bakışlarımı kaçırmak istesem de gözlerimi sabit tuttum.

"Ne olacak şimdi?"

Tek kaşını kaldırarak dirseklerini masadan indirdi."bu soruyu benim sana sormam gerekmiyor mu?"

Karşımdaki prens hakkında japon defterinde yazan yazıya göre en belirgin özelliği zekâsıydı. Buradan bakınca da aptala benzemiyordu, benden emin olmasa benimle sofraya oturacağını hiç sanmıyordum.

"Bana inanıyorsun değil mi? En ufak kuşkun olsaydı şuan yaşamıyor olurdum."

"Gücü kimden duydun?"

Bana gerçekten inanıyordu fakat bir yerde kopukluk vardı. Yoksa özel gücü yalanı anlama falan mıydı?

"Vania'dan geleceğe hiç eser kalmamıştı. İki sene öncesine kadar. İki sene önce yaptığım bir çalışma ile size ait ufak bir mücevher sandığı buldum. Benden sonra orada çalışma yapılan arkeolojik çalışmalarda bardaklar ve tabaklar bulundu."

Önümdeki bardakdan su içtim.
"Bu bardağın aynısı."

"Krallığın adı bütün uygarlıklarda bir şekilde geçiyor. Uygarlıkların yazdığına göre dönemin en büyük uygarlığı Vaniaymış buna rağmen eserin kalmaması çok büyük gizemdi."

"Veyahut siz bulamadınız."

Kafamı yan yatırarak sırıttım.
"Ben buldum."

"Japonların tarihi bir efsane kitabı var. Geçmişte yaşayan bazı insanların özel güçlere sahip olduğunu anlatıyor. Bunların çoğu hakltan fakat arada prensler ve prensesler de var. Garip bir şekilde krallar yok. O kitapta adın geçiyor."

"Japonya?"

"Teioku"

Umarım kitabı bulup yakmazdı.

"Neymiş peki?"

"Şansına küs, gücün yazılı olduğu sayfa yırtılmış. Gücünü keşfetmeni sağlayacaktım oysa."

İğleneyerek konuşmama rağmen yüzündeki tek bir mimik bile oynamadı. "Yoksa biliyor musun?"

Onunla gıcık bir ses tonu ile alayvari bir şekilde konuşuyordum, şansımı zorluyordum. Belki sinir olup beni saraydan atardı.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

"Sana neden inanayım?"

"Sen son prenssin çünkü ölüyor yada öldürüyorsun, baban son kral."

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin