8.BÖLÜM

4.9K 365 40
                                    

Başlama saatiniz?
Kolumdan çeken prens birden belime sarılınca taş kesildim. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken prensin kulağıma fısıldaması işimi zorlaştırıyordu.

"Saray halkı şuan trip yiyen bir prense şahit oluyor."

Donmuştum, o bana sarılmıştı ve donuk bir şekilde duruyordum sadece. Bu hissi, bu hissi hiç sevmemiştim. Şuan yaşadığım hissin adını tam olarak bilmiyordum ama huzurluydum, korkuyordum ve heyecanlıydım.

Çok saçmaydı, insan bir anda birden fazla duyguyu yaşayamaz fakat ben şuan, korkuyordum, heycanlıydım, huzurluydum. Bu olmamalıydı, ben saf bir insan değildim ve şuan bu hislerin hiç sırası değildi.

Geri çekilen prens sessizce mırıldandı. "Saray içinde her zaman dikkatli olmak zorundasın."

Yanımdan geçip giden prense yetiştim ve aradaki garip havayı dağıtmak için konuştum. "Yanılıyorsun, sana değil babana ait."

"Hiçbir şeyden haberin yok."

Kaşlarımı çatarak sesiz kaldım bu prensin güçlü olduğunu biliyordum ve saraydaki insanların davranışlarıdan da belliydi bu ama kraldan bile güçlü olmak mı?

İşte bu çok zordu.

Sayısız geçilen koridor ve kapılardan sonra devasa bir kapının önüne geldik kapının iki tarafında duran askerler selam verip kapıyı açtılar.

Dışarıyı bu kadar özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi.
"Sanki günlerdir dışarı görmemiş gibi özlemişim."

"Normaldir, sekiz gün uyudun."

"Ne!?"

Ne demek sekiz gün? İmkanı yok o kadar hasta değildim ki. Yüksek çıkan sesim ile bakışlar yine bizi bulmuştu. Prens kafasını çevirince herkes önüne döndü. Bense hala şaşkınlıkla duruyordum.

Kolumdan tutan prens beni hızla ilerletti, farkında mıydı bilmiyorum ama kolumu sıkıyordu ve çekiştirmeme rağmen bırakmıyordu.

"Sana sarayda dikkatli ol dedim! Bana sesini yükseltmene rağmen yaşıyorsun hem de ikinci kez!"

Diğer elimle kolumu tutan eline tüm gücümle çimdik attım.

Elimi bırakan prens dehşete düşmüş bir şekilde bana döndü.
"Ben senin askerin ya da emrine ait biri falan değilim. Öyle olsa bile bana bu şekilde davranıp canımı yakamazsın!"

Karşımdaki prensi geldiğimden beri ilk defa böyle görüyordum sanki bocalıyor gibiydi. Kafasını iki yana sallayarak konuştu sanki benimle değilde kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Sen gerçekten inanılmazsın."

Duyduğum sesler ile prensi es geçip karşıma baktım. Siyah devasa bir at bize doğru geliyordu. Hayatımda ilk defa at görmüştüm ve kesinlikle bu kadar büyük olduklarını bilmiyordum.

Kaşla göz arasında ata binen prens elini bana uzattı. Dudaklarımı bir birine bastırıp bir iki adım geri gittim.
"Daha önce at görmemiş gibi bakma. Gün batmadan dönmemiz lazım."

Sessiz kalıp çaktırmadan bir adım daha geriye gittim.
"Çok mu uzak? Yürürüm ben sen git."

Yüzümdeki ciddiyeti farkeden prens atla doğru bana doğru geldi. Şimdi koşa koşa kaçsam ne yapabilirsin ki?

Birden kolumdan tutup havaya kalkmam ile çığlık attım. Gözlerimi yumup sustum. Ölecektim cidden bir gün bu saçma dünyada ölecektim.

"Gözlerini aç."

Gözlerimi açtım, yerden yüksekte atın üstündeydim ve sırtım prensin göğüsüne yaslıydı. Titrek bir nefes verdim, bugün de ölmeden bir kendi zamanıma gitsem, gerçekten başka bir şey istemiyorum.

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin