7. BÖLÜM

5.1K 383 56
                                    

Merhaba nasılsınız millet? İftardan sonra bir enerji geldi bana. Yazmak istiyorum kafamda çok güzel sahneler de var ama o kadar üşeniyorum ki.

Yazarken mutluyum bu arada, yapacak dünya kadar işim var ama hiçbir şey yapmak da istemiyorum böyle garip bir döngü içindeyim.

İyi okumalar!

...

İçimde büyük bir çoşku vardı. Hani geziye gitmeden önceki gece içiniz kıpır kıpır olur ya öyle bir şey o da.

Prens bana odada beklememi işleri bittikten sonra gelip beni götüreceğini söyledi, çok mutlu oldum ve hemen kabul ettiği için kuşkulandım.

Şuan prensin çalışma masasında ki kitapları inceliyordum. Şuan ki alfebenin temeli Vania'dan çıkmıştı ama gene de yazılanları anlamıyordum.

Odanın kapısı tıklanarak açıldı, karşımda o gün odada gördüğün beyaz elbiseli kadın vardı. Elbisenin kollarında çiçek motifleri vardı eteklerinde ise mavilikler.

Bakışlarını odada gezdiren kadın beni çalışma masasında görünce gözleri kocaman oldu.
"Siz prensin mas-.."

Kafasını iki yana sallayıp devamını getirmedi cümlesinin.
"Efendim bir ihtiyacınız var mı?"

Aç olsam da garip bir şekilde çekindim ve teşekkür ederek bir şey istemediğimi söyledim.

Beklemekten sıkılarak pencereye gittim. Camı açıp dışarı baktım her yerde çiçekler vardı, hayatım boyunca bu kadar çiçeği bir arada görmemiştim. Acaba? Yemeğe konan çiçekler bunlar mıydı?

Kapı açılma sesi ile arkama döndüm. Aren üstünü değiştirmiş bir şekilde karşımda duruyordu. Üzerinde siyah büyük kıyafetler vardı fakat dikkatimi çeken kollarındaki çiçek motifleriydi. neydi bunların anlamı?

"Hazırsan çıkalım."

Kaç gündür aynı kıyafetler üstümdeydi ve artık koktuğumu hissediyordum. Bakışlarımın kıyafetlerime indiğini fark eden Aren bir şey demeden odadan çıktı.

Ondan hemen sonrada sabahki kıyafetlerin aynısını giymiş olan farklı bir kadın gördüm.
"Beni takip edin efendim."

Anlamayarak Arene döndüm. Kafası ile kadını işaret edince bende kadını takip etmeye başladım.

Koridora çıktık ve sola döndük. Bu uzun koridorda da tek bir kapı vardı kapıyı açan kadın önden geçmem için geri çekildi. İçeri girip aldığım güzel kokuyla gözlerimi kapattım.

"Efendim, sizin için suyu hazırladık banyonuzu yaptıktan sonra karşıdaki dolaptan kıyafet alabilirsiniz izninizle."

Bana bilgi verdikten sonra dışarı çıkan kadınlı odada yalnız kaldım.
Oda mı demeliyim yoksa banyo mu bilmiyorum ama kesin olan şey burasının oda büyüklüğünde olduğuydu.

Odanın bir duvarı dolaplar ile kaplıydı diğer kısmı ise yuvarlak tahtadan oluşan bir mini havuz? İçine beş kişi sığardı bunun.

Kıyafetlerimi çıkarırken tedirgindim ama yapacak bir şey yoktu. Önümdeki basamağı çıkıp suyun içine girdim ve burada da çiçekler vardı. Kendimi tutamayıp kahkaha attım. Bir an sofradaki yemeklerin bu çiçeklerden oluştuğunu düşündüm. İnsanlar yıkanıyor sonra bu çiçekleri yemek yapıyorlar, midemin daha fazla bulanmaması için düşünmeyi bıraktım.

O kadar iyi gelmişti ki banyo yapmak kendimi daha dinç hissediyordum.
Yandaki taburenin üstündeki havluya sarılıp hemen dolapların kapağını açtım. Dolabın tamamı erkek kıyafetleri ile doluyken tek bir kadın kıyafeti vardı. Siyah uzun ve düz olan bu elbisenin kolları tüldendi ve elbisenin üst kısmında gerçekmiş gibi görünen çiçekler vardı.

Bu prensin çiçekler ve siyah ile ne alıp veremediği vardı anlamadım.

Kıyafeti giyip saçlarımı havlu ile kurutabildiğim kadar kurutup dışarı çıktım. O kadın kapını önündeydi.
"Prens bunu takmanızı emretti."

Elime verdiği kutuyu açıp içindeki yüzüğü taktım. Pembe taşı olan zarif bir yüzüktü, normal bir zaman diliminde olsaydım bunu sorgular takmak istemezdim fakat normal bir zamanda değildim.

"Prens için çok değerli olmalısınız fakat sizi ilk defa görüyorum."
Karşımdaki kadının gözleri fıldır fıldırdı ağzımdan laf almaya
çalışmasını görmezden gelip geldiğimiz yoldan geri gitmeye başladım. O da peşimden geliyordu ve muhtemelen kaba biri olduğumu düşünüyordu fakat yapacak bir şey yoktu. Burada ne kadar kalmam gerekicek bilmiyordum ve başıma bela almakta istemiyordum.

Geldiğimiz yoldan ilerlerken yanındaki askerler ile bu tarafa yürüyen bir adam vardı. Yüzümü yere eğip yanından geçerken birden kolumdan tutulmam ile durmak zorunda kaldım.

"Sen de kimsin?"

Arkadaki kadın telaşla öne çıktı
"Efendim o-"

Gözü parmağımdaki yüzüğe takılan adam geri çekilip karşımda eğildi. Şaşkınlık içinde kalsam da bozuntuya vermemeye çalıştım.

"Sizi tanıyamadım beni bağışlayın. Ben prensin kuzeni Ayvaz."

Kendini tanıttıktan sonra doğrulup bana baktı "siz-.."

Devam etmesine izin veremezdim çünkü batırabilirdim ve şu yüzüğün ne anlama geldiğini hemen öğrenmem gerekiyordu.

"Prens beni bekliyor gitmem gerek."

Yanından geçip gitmeme rağmen arkamdan bana baktığını hissediyordum. Daha hızlı adımlarla prensin odasına gelip gerginlik ile içeri attım kendimi, sırtımı kapıya yaslayıp ofladım.

"Sorun ne?"

Dişlerimi sıkıp prensin karşısına geçtim. "Kuzenin Ayvaz ile karşılaştım bana hesap soracaktı ama yüzüğü görünce birden karşımda eğildi. Bu yüzüğün anlamı ne?"

Elimi tutup yüzüğü kendine çevirdi. Birden hızlanan kalbimi az önce yaşadığım aksiyona yordum. Kulağıma eğilmesiyle geri çekilmek istesem de duruşumu bozmak istemediğim için sabit kaldım.

"Prensin sevgilisi anlamına geliyor bana ait olana herkes saygı duymak zorunda."

Kaşlarımı çatarak onu itince kıkırdadı, çok sert görünüyordu normalde ama sanki içinde afacan bir çoçuk da vardı. Kaşlarımı çatmış ona bakarken yakşalıp parmağını iki kaşımın arasına bastırdı. "Erkenden kırışmak mı istiyorsunuz? Hiç yakıştıramadım sizlere."

"Ya!" Areni tekrar iterken bende kıkırdıyordum." O yüzüğe dikkat et, o olmadan sarayda rahat gezemezsin."

"Bana kim olduğumu sordular cevap veremedim."

"Kimseye cevap vermek zorunda değilsin, sadece o yüzüğün çok güçlü olduğunu bil ve bu gücü kötü kullanıp beni hayal kırıklığına uğratma."

Odadan çıktık ve yan yana yürürken geçtiğimiz askerler bize selam veriyordu. Prense yaklaşıp sessiz olmaya çalışarak konuştum.
"Size ait olan mı? İnsanlar mal değiller."

Kaşlarını çatan prens bana döndü ve o da yüksek olmayan bir ses ile konuştu. "Bu saraydaki herkes bana ait. Buna sende dahilsin."

Öfkenin damarlarımda dolaştığını hissederek kendimi tutamadım.
"Hiçte bile!"

Fark etmeden sesim çok yüksek çıkmıştı. Etraftaki kalabalık bana bakarken. Birden prensin üstüme eğilmesi ile kafalarını çevirdiler.

"O yüzüğün anlamı bu sıkıyorsa çıkar. O zaman saraydan mı atarlar yoksa kafanı mı keserler bilmem."

Bana olan yakınlığı kalbimi hızlandırıyordu ve bu sinirimi bozuyordu. Somurtarak önüme dönüp ilerlemeye devam ettim.

Kolumdan çeken prens birden belime sarılınca taş kesildim. Kendimi sakinleştirmeye çalışırken prensin kulağıma fısıldaması işimi zorlaşıyordu.

"Saray halkı şuan trip yiyen bir prense şahit oluyor."

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin