9.BÖLÜM

4.6K 370 50
                                    

Şuan saat 5.16 kafamın üstünde mırlayan bir kedi ve kulağımda kulaklık var mutluyum.

....

Sakin ola Lamia sadece koş, prens seni bulacak.

Kalbim korkuyla atarken tüm gücümü bacaklarıma verdim olabileceğim en hızlı şekilde koşmaya başladım.

Tek bir yönden gitmektense sürekli sağa sola saparak koşuyordum. Peşimden gelen adam hala peşimde miydi bilmiyorum arkama bakmaya korkuyordum.

Ayağımdan çıkan ayakkabı ile arkamı döndüm bana yaklaşan adamı farkedince ayakkabıyı boş verip koşmaya devam ettim. Bir kaç saniye sonra yükseklik farkından dolayı rahatsız olup diğer ayakkabımı da attım.

İçimden bana sürekli 'daha hızlı' diye seslen sese ağlamak istedim. En uç noktama ulaşmıştım, ayaklarım açıyordu ve bu lanet adam peşimi bırakmıyordu!

Dümdüz koşup sağa döndüm. Aradaki arayı açtıktan sonra ağaçların arkasına saklanarak geri dönüp soldan devam ettim. Koşacak gücüm kalmamıştı.

Bir süre daha yürüdükten sonra bir ağacın gövdesine oturup bacaklarımı kendime çektim. Cidden ben ne yaşıyordum ya! Dolan gözlerimi yukarı çevirdim yok ağlamayacağım.

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum, hava kararmaya başlıyordu ve ben çok üşüyordum. Üstümdeki cekete ne olmuştu bilmiyordum.

Gözüm çıplak ayaklarıma takılırken iç çektim. O ayakkabıları yeni almıştım, ayaklarıma bakarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Gitmişti işte ayakkabılar.

...

Hava tamamen kararmıştı. Ormanda hiçbir şeyi göremiyorum, gözlerimi kapatmak istemiyorum çünkü her kapadığımda o büyük atın yerde kanlar içindeki hali geliyordu aklıma.
Seslice burnumu çektim, ümidim kalmamıştı artık.

Duyduğum hışırtılar ile dikleştim uzaktan gelen sesler ile gözlerimi yumdum ve teslim oldum gelmekte olana artık mücadele edecek ne gücüm ne de psikolojim kalmamıştı.

Omuzlarımdan kavrayan eller ile sıçrayarak kaçmaya çalıştım. Artık güç umrumda değildi, bağırarak ağlıyordum.

"Lamia! Lamia!"

Duyduğum tanıdık ses ile çırpınmayı kesip gözlerimi açtım. Prens ve sayamadığım kadar asker vardı.

Sinirle prensin göğüsüne vurdum.
"Nerde kal-" tıkanan nefesim ile derin bir nefes alıp ağlamayı kesmeye çalıştım, tüm duygularım boşalıyordu.

"Nerede kaldın?!"

Ona vurmamı görmezden gelen prens başımı göğsüne yaslayıp beni sarmalarken ben gözyaşlarım içinde teslim oldum prense.

"Şş tamam geçti, üzgünüm."

Benimle konuşan prensi anlayamıyordum. Üstüme bir battaniye serip su içirdi prens bana. Beni göğüsüne yaslayıp sakinleşmemi bekledi.

Aradan geçen süre ile yavaş yavaş kendime gelirken doğrulup boğuk sesimle prense baktım.
"At öldü mü?"

"Bunları şimdi düşünme saraya dönelim."

Prensin yardımı ile ayağa kalktım yorgunluktan bacaklarım titriyordu.
Çıplak ayaklarımı fark eden prens küfür ederek beni kucağına aldı.

Askerler bu tarafa doğru bir atı getirince gözlerim yeniden doldu. Prensin üstünü avuçlayıp ağrıyan boğazım ile fısıldadım.
"Hayır."

Bir kaç saniye sonra at geri götürüldü ve prens yürümeye başladı. Yürüdükçe etraftaki sesler artıyordu ve başım ağrıyordu. Gözlerimi kapatıp yüzümü prensin göğüsüne yumdum.

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin