11. BÖLÜM

4.3K 317 88
                                    

"Güzelim, senin için elimden geleni yapacağım. Söz veriyorum."

Bakışlarımı kaçırarak hızlanan kalbimi sakinleştirmeye çalışırken içimdeki güzelin miyim gerçekten diye seslenen sese tokat attım.

Yutkunarak ellerimi prensin elinden çekerken o da ayağa kalkıp çalışma masasına oturdu. Arkamı dönüp dışarıyı izlemeye devam ettim.

Ona soracak onlarca sorum vardı ama elimi tutunca hepsi uçup gitmişti sanki. Aramızda garip bir çekim vardı bunu farkındaydım ve bundan uzak durmak zorundaydım.

Şuan tek hedefim eve gidebilmekti eğer hesaplamalarım yanlış değil ise ve zaman buradaki gibiyse bugün Derinin doğum günüydü. Onun yanında olamadığım tek doğum günü.

Ümitsizlikle camı açtım. Havaya ihtiyacım vardı. Düşündükçe boğuluyor gibi oluyordum ve düşünmeyi asla bırakamıyorum.

Bir süre daha dışarıyı izledikten sonra kalkıp prensin karşına oturdum ve arkamı dönerken aslında beni izlediğini farkettim.

"Aren, eğer gidemezsem ne yapacağım?"

Elindeki kalemi çevirmeyi bırakıp bakışlarını pencereye çevirdi o an içeri giren kuş gelip prensin eline kondu. Şaşkın bir şekilde ona bakarken o boştaki eli ile kuşa dokunuyordu. Az önce ellerimi tutan elleri ile, zihnimin içi ile kavgaya tutuşup kendine gelmesini söyledim.

"Bir daha eve dönebileceğini sanmıyorum."

Biri kafama sopa ile vuruyormuş gibi bir his bıraktı cümlesi. Gözlerimi kısarak başımı onaylayıp sesim çatlamasın diye boğazımı temizledim.

"Bu kanıya nereden vardın?"

Dakikalar öylece bize değmeden geçip giderken prens bana halen cevap vermemişti. "Prens!?"

Elindeki kuş kanatlanıp çıktı odadan.
"Bazı şeyleri öğrenmen için çok erken."

Dudaklarımı sertçe bir birine bastırdım. Titreyen çenemi sabit tutmaya çalışırken titreyen vücudum işimi zorlaştırıyordu. Ben hayatım boyunca hep güçlü olmak istedim ve güçlü oldum.

Eğitim hayatımda, iş hayatımda sosyal hayatımda... Ağlamak güçsüzlük değildi ama şuan kendimi çok güçsüz hissediyordum.

Ağzımdan kaçan hıçkırık ile beni saran kolların göğüsüne bıraktım kendimi.

Ben evimi bu kadar sevdiğimi bilmiyordum. Yaşadığım şehri bu kadar sevdiğimi, her gün geçtiğim o mahalleleri bu kadar sevdiğimi...

İnsan her zaman uzaklaşınca ya da kaybedince anlıyordu sahip olduklarının değerini. Bu nasıl tarif edilebilirdi bilmiyorum ama içim kor ateşlere yanıyordu sanki.

Dudaklarımı aralayıp titrek bir nefes verdim. "Aren, eve gitmek istiyorum."

Kollarını daha sıkı saran Aren, kulağıma eğilip odada tek başımıza olmamıza rağmen fısıldadı "Evin olurum Lamia."

Geri çekilip başımı iki yana salladım.
"Evimi istiyorum. Derini istiyorum, babamı istiyorum, Aren söz veriyorum babama ısrar etmeyeceğim beni sevsin istemeyeceğim, sadece geri dönmek istiyorum, her şey çok yabancı boğuluyorum ben burada."

Göz yaşlarımı sildikten sonra ayağa kalkıp elini uzattı prens.
"Gel biraz hava alalım kendine gelirsin."

Elini tutup beni ayağa kaldırmasına izin verdim. Ayakta öylece beklerken prens giyinme odasına girip çıktı. Kafama geçirdiği uzun ve kalın mont olduğunu düşündüğüm kıyafetin önünü iple ile bağladı sonrada aynısından kendi giydi. Üstümdeki Aren gibi kokuyordu, onundu demek ki bu. İşi biten prens elimi tutup odadan dışarı çıktı.

VANİA  KRALLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin