25 - Uzun gün

19 3 0
                                    




Sabah kahvaltı yaptıktan sonra direkt işe gelmiştim. Bir iki dava gelmişti ve onlara bakmam gerekiyordu. Bu aralar fazla salmıştım kendimi toparlamam lazımdı. Gelen davalar zaten basit şeylerdi. Basit şeyler sıkıcıydı ama bu işimi en güzel şekilde yapmama engel değildi.

Elimdeki dosyaları rafa dizdim ve koltuğa oturarak elime kahvemi aldım. Pek kahve seven birisi değildim ama arada içerdim. Zaten ne buluyorlarsa şu saçma içecekte.

Ofisin kapısının tıklatılmasıyla yerimden kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda pek sık olmasa da arada görüştüğüm üniversiteden arkadaşım Korayı görmeyi beklemiyordum. Gözlerim kucağındaki çocuğa kayarken kaşlarımı çatıp ona baktım. Hayır ola

"Merhabaa" diye neşeli bir sesle beni selamladı ve cevap vermemi beklemeden çekip sarıldı. "Hoş geldin" sesimin sorar gibi çıkmasını engelleyemedim. Şaşırmıştım ne yapayım. Benden ayrılırken kapının pmünden çekilip "Hadi geçsene" dedim. Onun için açtığım alandan içeri girdi ve etrafı süzerek "Ben buraya ilk defa geldiğimi hatırladım" dedi. İşte en sevmediğim huyu; çok konuşması.

Kucağındaki çocuğun elini kaldırıp bana döndü ve "Bak Samir amcası bu Kaya" dediğinde esmer bebeğe şaşkınlıkla baktım. Yer yüzünde koyulacak isim mi kalmamıştı da bu absürt şeyi yaşıyordum.

Esmer bebeğin havadaki eline bir iki saniye bakıp ben de gülümseyerek elimi kaldırıp salladım ve "Sen de hoş geldin küçük Kaya" dedim. Küçük Kaya evet çok komik bence.

"Senin çocuğun mu vardı?" diye sorduğumda şaşkınlıkla baktı bana "Canım arkadaşım bana olan ilgim gözlerimi yaşartıyor" dedi sahte bir dram gösterisi yaparak. Elini yalandan göz altına götürüp orayı sildi ve burnunu çekti.

"Sen Burayla evli değil miydin? Buray mı doğurdu?" dedim saçma sapan konuşarak. Şaka yaptığımı o da ben de biliyorduk, yani salak değildim. Bu söylediklerim sanki çok komikmiş gibi kahkaha atıp "Keşke öyle bir şey mümkün olsaydı ama olsaydı ancak bu kadar severdim onu da" dedi. Burayla üniversitede tanışmıştılar o zamandan beri ilişkileri vardı. Bence üniversitede sevgili yapıo onunla evlenmek saçmaydı ama onlar gerçekten çok tatlı bir çiftti.

"Evlat mı edindiniz?" diye sorduğumda küçük Kayanın saçlarını öpüp gülümseyerek "Evet, iki yıldır bizimle" dedi. Çocuğa bakarken resmen gözleri parlıyordu. Zaten aksi mümkün değildi bu çocuk gerçekten çok güzeldi. Esmer bir bebekti ve etrafa parlayan gözleriyle bakarken ağzındaki emziğini emiyordu. Arada emziğin ardından gülümsüyordu ve o an ne kadar tatlı olduğunu hiç bir kelime anlatamazdı. Çocukları severdim ama bazen çekilmez olurlardı mesela bakıcılık yapmaktan nefret ederdim. O tatlı çocuğa olan sevgimin küçük(!) ağlama krizleri yüzünden azalmasını istemezdim.

"Ben de sana Kaya beyle ilgili bir ricada bulunacaktım dediğinde 'aha boku yedik' diye geçirdim içimden. Kesin bakıcılık yapmamı isteyecekti.

"Bu gün çok önemli bir işin var mı? Saat ikiden sonra yani."

"Yok?" dediğimde "Biz Kaya beyin babasıyla yıl dönümümüzü kutlamak için küçük bir organizasyon yaptık ve bu organizasyon Kaya beyin planlarına hiç uymuyormuş." küçük çocuktan sanki önemli bir iş adamıymış gibi bahsediyordu. Bu hali komikti. "Ve siz de kendi rahatınız için çocuğu bana mı yamayacaksınız?" diye sorduğumda yüzünde mahçup bir gülümsemeyle "En çokta bu zeki hallerini seviyorum" dedi.

"Ben çocuk bakamam"

"O çocuk değil ki kocaman adam"

"Dalga geçme Koray hayır dedim"

KAYA-GAYWhere stories live. Discover now