9. Bölüm

4K 460 71
                                    


"Taehyung, sakin ol güzelim."

Gözlerimi elimde sıkıca tuttuğum telefondan ayırarak, yutkundum.

Kaybetmiştim onları da. Jaehyun hyung beni ikinci kez terk etmişti.

Endişeyle bana bakan Jungkook'a bir cevap vermek için dudaklarımı aralasam da, sesim çıkmamıştı. Omuzlarımı düşürerek, derince bir nefes çekmeye çalıştım içime.

Yetmiyordu, nefesim daralıyordu sanki.

"Ben..." Gözlerimi Jungkook'a çevirdiğim an, sağ gözümden bir damla yaş akmıştı. Jungkook kolumdan tutup beni kendine çekerken, yüzümü boynuna gömerek ağlamaya başladım.

Yapayalnızdım ben artık, kimsem kalmamıştı.

"Jungkook..." Yüzümü, Jungkook'un boynundan ayırarak yüz yüze gelmemizi sağladım. Belime sardığı ellerinin beni rahatlatmak ister gibi yavaşça belimi okşadığını hissediyordum.

Göz göze geldiğimizde, yüzünü acı çeker gibi buruşturmuş ve yanaklarımdan akan yaşları incelemişti.

"Ağlama." Durduramıyordum ki kendimi. Benden bağımsız bir şekilde akıyordu göz yaşlarım.

"İstemiyorum, onların da beni bırakıp gitmesini istemiyorum." Göz yaşlarım artarken, Jungkook belimdeki ellerini ayırıp yavaşça yanaklarımdaki ıslaklıkları silmeye başlamıştı.

O sildikçe yenisi ekleniyordu ama o da pes etmeden silmeye devam ediyordu.

"Telefonunu ver bana, hadi güzelim." Bir şey demeden elimdeki telefonu ona uzattım. O ise yanaklarımdaki ellerini çekerek, alnıma dudaklarını bastırmıştı.

"Burada bekle, geleceğim hemen."

Ben onu onaylarken, o arabadan çıkarak beni yalnız bıraktı. Onun da çıkmasıyla sesli bir şekilde ağlamaya başladım, hıçkırıklarım yüzünden nefessiz kalacak hale gelene kadar ağladım.

Sun Hee ne olacaktı? Daha yedi yaşındaydı o, küçücüktü. O da ikinci kez ailesini kaybetmişti, benim gibi.

Kafamı ellerimin arasına alıp, sakinleşmeye çalıştım. Ben derince nefesler alırken, arabanın kapısı açılınca bakışlarım oraya döndü.

Jungkook telefonumu bana uzattıktan sonra, "Cenazeyi buraya getirmek için yola çıkmışlar." diye mırıldanmıştı. Yüzümü buruşturarak, kafamı koltuğa yasladım.

"Sun Hee?" Kısık sesimle sorduğum soruyla, dudaklarını birbirine bastırdı. "Onun durumu iyiymiş, onu da buraya getiriyorlar." Birkaç saniye duraksadıktan sonra, bakışlarını yüzüme çevirdi.

"Eğer vekaletini sen almak istersen, yetimhaneye verilmeyecekmiş."

Ben daha kendime sahip çıkamazken, küçücük bir kız çocuğunun sorumluluğunu nasıl alacaktım?

Gözlerimi ön camdan dışarı dikerek, boş mahalleyi incelemeye başladım. Yapamazdım ki, beceremezdim ben ona bakmayı. Nasıl bakacaktım?

Birkaç dakika sessizce dışarıyı inceledikten sonra, gözlerimi Jungkook'a çevirdim.

"Ben gideyim artık." Jungkook beni onaylarken, "Teşekkür ederim." diye mırıldanmıştım. "Her şey için."

"Bana bir söz ver." Kaşlarımı çatıp ona baktığım sırada, "Kötü hissettiğinde, saat kaç olursa olsun önemli değil, beni ara. Tamam mı? Söz ver." dedi.

Yeniden ağlayacağımı belli edercesine titreyen dudaklarımı büzerek, yavaşça kafamı onaylar biçimde salladım.

"Tamam, söz."

for 23 | taekook ✓Where stories live. Discover now