12. Bölüm

4K 425 105
                                    


"Tamam Taehyung, bir sakin ol."

İçimdeki sıkıntıyla bir sağa bir de sola yürümeyi kesip, koltuğa oturdum. Sakin olamıyordum, sinirlerim çok bozuktu.

"Haberler nasıl bu kadar çabuk yayılabilir aklım almıyor!"

Elimde sıkıca tuttuğum telefonu sinirle yere fırlatıp, derince bir nefes aldım. Takımdan ayrılalı daha beş saat bile olmamıştı fakat her yerde binlerce haber dolaşıyordu.

"Jimin, ben o takımdan atılmadım! Kendim ayrıldım, ama görüyor musun? Minjun denen o adam resmen insanları gruptan atıldığıma inandırmış."

Jimin yanıma oturarak, elini omuzuma yerleştirdi. "Önce bir sakin ol, daha sonra her şeyi açıklığa kavuşturursun tamam mı?" Sakin çıkan ses tonuyla beni ikna etmeye çalışır gibi konuşması işe yaramıyordu, içimdeki bu sinir geçmiyordu bir türlü.

"Ben onların yanından ayrılınca, kendimi çok kötü hissediyordum. Ne yapacağımı bilemedim, Jungkook'u aradım. O gelip aldı bizi ama ben ona gruptan ayrıldığıma dair hiçbir şey söylemedim bile. Bizi birlikte görünce yine yalan yanlış şeyler atmışlar ortaya..."

Kafamı ellerimin arasına alıp, yüzümü buruşturdum. Durup dururken Jungkook'un da başı ağrıyacaktı, ne diye aramıştım ki onu?

Hem, sosyal medyada Sun Hee ile paylaştığım son fotoğrafa gelen yorumlar da cabasıydı. Hae Minjun ne hakla benimle ilgili özel bilgileri basına verebiliyordu? Jaehyun hyungun ve eşinin ölümünü, ayrıca Sun Hee'nin yeğenim olduğunu herkes öğrenmişti resmen.

Jimin'in dediklerime bir cevap vermesine izin vermeden, ona dönerek yeniden konuşmaya başladım.

"Saat kaç?" Elindeki telefondan saate baktıktan sonra, "Altıya geliyor." dedi. Saçlarımı karıştırarak, yavaşça ayağa kalktım. Sinirle yere attığım telefonumu elime alıp, Jimin'e geri döndüm.

"Yedi de cenaze var." Omuzlarım istemsizce aşağı doğru çökerken, Jimin anlayışla tebessüm edip bana doğru yürümüştü.

"Ben senin yanındayım, kış ayım. Hem Sun Hee'de var artık, o da bizimle birlikte." Kaçamak bakışlarını birkaç saniye üstümde gezdirdikten sonra, dudaklarını birbirine bastırdı. "Jungkook'ta var, istersen o da bizimle birlikte gelsin cenazeye."

Jungkook'un ismini duyduğum an kafamı iki yana salladım. Çıkan haberlere ne tepki verdiğini bilmiyordum bile, bir de onu çağıramazdım şimdi.

Utanıyordum, onun hiçbir şeyden haberi bile yoktu ama gereksiz magazin sayfalarına konuk olmuştu benim yüzümden.

"Hayır, gerek yok. Ben gidip bir Sun Hee'ye bakayım, sen de hazırlan istersen." Jimin'in yanından kaçarcasına uzaklaşıp, benim odamda olan Sun Hee'nin yanına gitmeye başladım.

Odamın kapısını aralayıp, yatağımda uzanan Sun Hee'ye baktım. Beni görünce elindeki tabletini kenara koydu ve yerinde doğruldu.

"V hyung..." Tüm vücudumu içeri sokarak, yanına ilerledim ve yatağımın kenarına oturdum.

"Efendim Sun Hee?" Gözlerini birkaç saniye etrafta gezdirdikten sonra, büzdüğü dudaklarıyla bana baktı.

"Sen basketbolu bıraktın mı şimdi?"

Üzgün çıkan ses tonuyla derince bir nefes alıp, ellerini kendi ellerimin arasına aldım.

"Hayır tabiki, bırakmadım. Sadece takımdan ayrıldım."

Parmaklarımla oynamaya başladığı sırada, "Benim yüzümden ayrıldın ama." diye mırıldanmıştı.

Hızlıca kafamı iki yana sallayarak onu reddettim, kendini suçlaması benim sonum olurdu.

for 23 | taekook ✓Where stories live. Discover now