24. Bölüm

3K 360 168
                                    


Elimdeki telefonla salonda oturmuş, öylece bekliyordum. Ne beklediğimi bilmiyordum açıkçası ama şu an içimden hiçbir şey yapmak gelmediği için boş boş oturmak istemiştim.

Dün maçtan sonra bol tebrikli ve bol eğlenceli saatler geçirmiştik Jungkook'un evinde. Ama Sun Hee'nin uykusu geldiği için ve Jimin'in de ertesi gün erken uyanması gerektiği için küçük kutlamamızdan erken ayrılmıştık.

Sun Hee hala uyuyordu, ben ise Jimin'le birlikte erkenden uyanmıştım. O dersine giderken ben burada öylece duruyordum.

Jungkook bize dün bir kutlama etkinliğinden bahsetmişti, bu akşam olacaktı. Bir davet salonu düzenlenecek ve Güney Kore'nin neredeyse tüm basketbol oyuncuları orada olacaktı.

Ayrıca Güney Kore şampiyonu olduğumuz için bir üst seviyeye geçecektik. O üst seviye tabiiki yurtdışına açılmak olacaktı ama daha hiçbir şey belli değildi.

Aklımdan ise binlerce şey geçiyordu, bazı planlarım vardı. Bu akşam Sun Hee'yi karşı komşumuz olan yaşlı teyzeye emanet edecek ve Jimin ile birlikte gidecektik o davete.

Jimin'in yanımda olması gerekiyordu çünkü ben bu akşam neler yaşanacak pek kestiremiyordum.

Derince bir nefes alarak oturduğum koltuktan ayaklandım ve odama doğru yürümeye başladım. O kadar gergin ve kötü hissediyordum ki, kafamı dağıtacak bir şeyler yapmam gerekiyordu.

Odamın kapısını açarak içeri girdim ve adımlarımı direkt olarak giyinme dolabıma yönlendirdim. Üstüme mor kazağımı, altıma da siyah kot pantolonumu seçerek hızlıca giyindim.

Hava çok soğuktu, yakında kar yağardı sanırım.

Saçlarımı ellerimle gelişi güzel düzelttikten sonra odamdan çıkarak Sun Hee'nin odasına ilerlemiştim. Kapısını tıklattığımda hiç ses gelmemişti, hala uyuyordu sanırım.

"Sun Hee, uyan artık!" Odaya girerek, uyumaya devam eden Sun Hee'ye yaklaştım. Prensesler gibiydi aynı. Birkaç dakika saçlarını okşayarak onu izledim, o olmasa bu kadar güçlü durabilir miydim acaba?

Bazen yaşanan şeyleri çok hızlı atlatmış gibi hissediyordum, durup nefeslenmek istiyordum biraz. Ama nefeslenmeye vaktim yoktu, hayat devam ediyordu ve ben ayak uydurmak zorundaydım. Ama Sun Hee'ye bakınca sanki zaman duruyormuş ve ben hiçbir şey yapmak zorunda değilmişim, durup derince bir nefes alabilirmişim gibi hissediyordum.

Tanrı, Jaehyun ve Mark hyung gittiklerinde daha fazla yalnız hissetmeyeyim diye Sun Hee'yi bana bağışlamış gibiydi.

"Hyung?" Sun Hee'nin mırıldanışıyla gözlerimi kırpıştırdım ve gülümsedim.

"Güzelim, uyandın mı?" O beni onaylarken, gülümsemeye devam ettim ve yataktan kalkmasına yardımcı oldum.

"Koş bakalım lavaboya, elini yüzünü güzelce yıka. Ben de sana kıyafet seçeyim, bugün kahvaltımızı dışarıda yapalım."

Sun Hee dediğim şeyle mutlu olmuş olacak ki, yüzündeki kocaman gülümsemeyle beni hızlıca onaylamıştı. O koşarak odasının içindeki lavaboya giderken ben de giyinme dolabına ilerledim ve kıyafet seçmeye başladım.

Uyumlu olmamız için mor bir kazak ve siyah bir kot etek aldım dolaptan. Etekle üşümemesi için kalın bir çorap seçmeyi de ihmal etmemiştim.

Sun Hee lavabodan çıkıp yanıma geldiğinde, elimdekilere bakarak gülümsedi.

"Bugün de mor giyinme günü mü hyung?" Gülerek onu onayladığımda, beni bekletmeden hemencecik giyinmişti üstünü.

"Saçlarımı örer misin?" O aynanın önünde bağdaş kurarak oturduğunda, ben de arkasına oturarak elime aldığım tarakla saçlarını taramaya başladım.

for 23 | taekook ✓Where stories live. Discover now