19.BÖLÜM: KIZIL FIRTINA

387 26 274
                                    

Çocukluğun garip neşesini tatmak ne büyük şanstı

К сожалению, это изображение не соответствует нашим правилам. Чтобы продолжить публикацию, пожалуйста, удалите изображение или загрузите другое.

Çocukluğun garip neşesini tatmak ne büyük şanstı. Nitekim bazı kişiler çocuk olmanın masumiyetini kaybedeli çok oluyordu. Geceleri daha bir soğuk oluyordu mesela yalnız çocuklar için. Sıcak bir yuva, güzel kokan bir anne yoktu onların bulunduğu yerde. Ne deniyordu peki bu yere... Ev mi?

Hiç var olmamış bir diyar demek daha doğruydu.

Bu hiç var olmamış diyarda hep soğuk hakimdi. Güçlükler, yaralar, gözyaşları kol geziyordu sokaklarında. Hiç var olmayan sevgiydi, sıcaktı, gülüştü. Bir ev vardı başımın üstünde. Kendim için kurduğum hayat, bir günü daha ölmeden geçirebilmek için sığındığım izbe bir viraneydi.

Geceler çok soğuktu, çok yalnızdı. Üstümü neden örtmedin anne...

Masallar vardı, neden anlatmadın baba hiç...

On üç yaşında katil olmak vardı bu hiç var olmamış diyarda. Şimdi dönüp gelseler acaba eli kanlı bir katil görmeyi beklerler miydi? Ben onları çok beklemiştim. Dönseler bulacakları hiçbir şeyim kalmamıştı.

Ben Albora'ydım, beklemeyi uzun zaman önce bırakmış ve hayata dahi kafa tutmuş o kadındım. Ölüm bile beni gölgede bırakamazdı.

Sol kulağımdaki küpeyi de taktıktan sonra aynanın karşısından kalktım. Daha fazla bu güzel yüze bakmak istemiyordum. Bugün bir davete katılacaktım. Adin, Elysian diye bir yerin bakanından bahsetmişti. Köşkünde bir davet verdiğini ve katılmamızdan onur duyacağına dair bir mektup göndermişti. Adamın adını bilmiyordum. Ama ilgimi çeken daha önemli iki şey vardı.

Birincisi; Elysian duyduğuma göre Ineffable'a en yakın bölgeydi. Bu demek oluyordu ki haritaları göreceğimiz mağaraya dikkat çekmeden gitmek daha kolaydı. Normal şartlarda, durup dururken Ineffable'a gidilmesi kimsenin dikkatinden kaçmazdı. Ama gecenin bir saatinde, geri dönüş yolumuzu değiştirmemiz pek ilgi çekici bir konu yaratmayacaktı. Bu gece yeni ay vardı. Resmen zamanlaması mükemmeldi.

İkinci olarak; bu adam zengindi. Sonuçta İmge müttefiklere ihtiyacın var demişti. Yanıma Falcı Gözü'ndeki çalışanları almış olmam hiçbir işime yaramazdı. Üstelik zengin insanları seviyordum. Yani kim şan ve şöhretin içinde mutsuz olurdu ki?

Üstelik ağlasam gözlerimi paraya silebilirdim.

Kapı çaldığında derin bir nefes alıp "Gel" dedim. Adin, gülümseyerek içeri girdi. Üstündeki şık takımı süzdüm. Ciddi anlamda masallardaki prenslere benziyordu. Gerçek hayatta kral olduğu gerçeği daha tatmin ediciydi. Çocuk masallarından nefret etsem de zengin prensleri hep sevmiştim. Yakışıklı ve dediğim gibi; zenginlerdi.

Üstündeki işlemeli ceketi, beyazın güzel bir tonuydu. İhtişamlı görüntüsüne daha fazlasını katmak için yüzü ve saçları da işbirliği içindeydi. Kravat takmak yerine klişeleri yıkarak yakasına taşlı bir süs takmıştı. Pahalı olduğu gözlerimden kaçmadı. Boş parmaklarında gezindi bakışlarım. Yüzük takmadığına daha önce de şahit olmuştum. Kaos'un aksine parmakları çoğu zaman boştu. Kara büyücü ise eldiven giymediği zamanlar da dahil asla ellerinin ihtişamını saklamıyordu. Parlak ve güzel yüzükler takıyordu.

ALBORA (+18)Место, где живут истории. Откройте их для себя