24.BÖLÜM: ÇİÇEKLER VE CAM KIRIKLARI

237 17 106
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Adin

Yağmur damlalarının yere çarptığında bıraktığı ses kulaklarıma tatlı bir melodi gibi doldu. Yaz ayında yağan yağmurlar bana hep huzurlu gelirdi. Beynim uyanmış, ancak bedenim kalkmayı istemiyordu. Dün gece o kadar yorulmuştum ki yeni bir güne uyanmayı reddediyordum. Ne yazık ki uzun zamandır olduğu gibi zorunluluklarım gözkapaklarımı araladı. Bakışlarım işlemeli komodinin üstündeki saate kaydı. Erken uyanmıştım. Henüz kıyafetlerimi getirmek için saray terzisi kapıya dayanmayacaktı. En azından cebimde rahatça ayılmaya çalışabileceğim yirmi dakikam vardı.

Günlerim, haftalarım hatta aylarım bile planlıydı. Arev diğer aristokrat gruplarının aksine tamamen bana uygun bir takvim hazırlıyordu. Ancak Albora'yı bulduğumdan beri günlerim haftalarıma karışıyor, içinden çıkılmaz bir hale geliyordu. Onun gelişiyle, uzun süredir kraliyettekiler arasından gerçekten güvendiğim biri olmaması da dikkatimi çekmişti. Herkesin ikinci bir yüzü olması ve birçoğunun içinde bana karşı kendine has sebeplerle bulundurdukları nefretler daha belirgin bir hal almıştı. Bu insanlar de Sade, Bonaparte, Zedong ya da Mengele gibi soyadlara sahip olmasalar da ahlaksızlık ve insan saymazlık yolunda kesinlikle aynı şekilde ilerleyen yaratıklardı.

İnsanlar sizden beklemedikleri bir şey gördüğünde sizi bir tehdit olarak adlandırırlardı. Onlar için ben bir tehdittim, Albora bir tehditti ve Kaos da bir tehditti. Daha yirmi yaşında tüm haydutları ve o aykırı korsanları emri altına almış bu adamı buldukları her anda öldürme istekleri kendini beğenmişlik duygularının körüklediği bir arzuydu. Bu karanlıkta kalmış ama beyaz bir kalede yaşayan ruhsuz insanların daha birçok tiksindirici arzuları vardı.

Ben hiçbir zaman bu arzuların bir parçası olmak istememiştim. Ben hiçbir şeyin parçası olmak istememiştim. Ama daha sonrasında insanlar gelip beni bölmüş, parçalarımı dağıtmışlardı. Korktuğum başıma gelmişti, paramparça olmuştum.

Üzerimdeki örtüyü ittim ve yataktan kalktım. Ben hazırlanıp odadan çıktıktan hemen sonra arkamda hizmetçiler girerek odayı toparlayacaklardı. Bu nedenle dağınık yatağı öylece bıraktım ve banyoya yürüdüm. İçeri girdiğimde mermer küvetin içi ılık su ve farklı renklerde lotus çiçekleriyle doluydu. Dudaklarım yana kıvrıldı. Hemen hemen uyandığım saatler belli olduğu için banyo önceden hazırlanıyordu. Çabucak üzerimdekilerden kurtulup yavaşça suyun içine girdim. Çıplak bedenim rahatlarken gözlerimi kapattım.

Lotus çiçeğinin anlamı neydi? Hatırlıyor muydum?

Sonsuz yaşam, iç dünyayı temizleme, kendini bulma... Hatırlıyordum. Çamurlu bataklıklarda yetişen muhteşem bir çiçekti. Çamur ne kadar derin ve kalınsa o kadar güzel olurlardı. Zorlu koşullara meydan okuyarak, asla solmayarak gelişimini tamamladığında saf ve zarif güzelliğini sergilerdi.

ALBORA (+18)Where stories live. Discover now